Ğunyetu’t-Talibîn’in Seyyid Abdulkadir Geylânî Hz’ne Aidiyetine Dair

Ğunyetu’t-Talibîn’in Seyyid Abdulkadir Geylânî Hz’ne Aidiyetine Dair

Ne müellif bu zamanda yaşamış biri ne de söz konusu eser bu zamanda yazılmış bir eser. Dolayısıyla kitap hakkındaki iddialar ehlinin malumu, sonradan merak salan bazıları içinse ilginç ve yeni iddialar.

Bu konu özellikle Ebubekir Sifil hoca efendinin Cübbeli Ahmed hoca efendiyle ‘’mevzû hadisle amel ve mevzu hadisle istidlal’’ konusuna dair tartışmasıyla ilim meraklılarının gündemine tekrar gelmiş oldu. Ebubekir Sifil hoca efendinin kitapla ilgili aidiyet meselesini gündeme getirmesinden sonra, Cübbeli Ahmed hoca efendiyi müdafaa konusunda tarafgirlik hırsına bürünmüş bazı zevâtın, söz konusu iddianın ilgili eserde geçmediğini, bunun boş ve kuru bir iddia olduğunu savunduklarına şahit olduk. Bunun gerçekten böyle olup olmadığını tahlil etmeye çalışalım.

Öncelikle, eserde Ebubekir Sifil hoca efendinin üzerinde durduğu kısmın yer almadığını savunan arkadaşların kuru bir inkârla hareket etmediklerini ifade edelim. Zira eserin –burada konu edeceğimiz- Türkçe tercümesinde ilgili kısımlar yani İmam Ebû Hanîfe ve Tabiilerinin, Ashabından bazısının Mürcie’ye nispet edildiği kısım[1] yer almıyor. Mütercim muhtemelen iyi niyetle bu kısmı çıkarmış, kitaba kaydetmemiş.

Aslında bu kayıt probleminden yola çıkarak mütercimi suçlamak da çok doğru değil, zira eserin Osmanlı döneminde Sultan II. Abdulhamid Hân’ın emriyle, ‘Umdetü’s-sâlihîn fî tercemeti Gunyeti’t-tâlibîn’ adıyla ‘Süleyman Hasbî (I-II, İstanbul 1303)’ tarafından yapılmış ilk tercümesinde de Hanefîler’e ters gelecek ilgili hususlara yer verilmemiştir. Bu eserden sonraki latinize tercümelerde de bu ilk tercümenin izinin sürülmüş olması muhtemeldir. Ülkemizde özellikle Hanefilerin yoğun olması hasebiyle aynı tercüme biçimi devam ettirilmiş gibi görünmektedir. Bu doğru bir tavır mıdır, değil midir bunun tartışması tabii başka bir konudur biz eserle ilgili asıl meseleye gelelim sözü daha fazla uzatmadan.

Kitabın 124. Sayfasında; ‘’Bozuk Fırkalar’’ başlıklı fasılda fırkaların isimlerinin ve kendi içerisinde ayrılmış oldukları fırkaların sayısını görüyorsunuz, burada Mürcie’nin 12 fırka olduğu ifade ediliyor.

Resim-1

İlginçtir, burada kitabın orijinaline uygun olarak, Mürcie kendi içerisinde 12 fırka olarak belirtilmişken iş, fırka ve alt fırkaları hakkında malumat aktarmaya geldiğinde 134. Sayfada bu sayı 11’e düşüyor ve orijinal ibaredeki ‘’Hanefîler’’ alt fırkası düşürülüp tercümede kayda geçirilmiyor:

Resim-2

Eserin, resim olarak eklemiş olduğumuz Arapça baskısının 227 ve 228. (pdf dosyada bu sayı haliyle değişecektir onu dikkate alınız) sayfalarında ise Mürcie’nin 12 alt fırkaya ayrılmış olduğunun beyanını ve bu 12 fırkadan birinin de ‘’Hanefîler’’ olduğunu ilgili işaretlere bakarak rahatlıkla görebilirsiniz.

Resim-3

Bu resimde de, 12 fırka arasında Hanefîlerin beyan edildiği kısım geçiyor: ‘’Nûmân b. Sâbit ve O’nun ashabından bazıları’’ şeklinde.

Resim-4

Bahsettiğimiz tercüme: ‘A. Faruk Meyan, Berakât Yayınları, İstanbul (1994)’ baskı, yayınevi ve mütercim adıyla vermiş olduğumuz tercümedir. Abdulkadir Akçiçek, Abdulvehhab Öztürk gibi isimlerin ve daha başka isimlerin tercümelerinde durum nedir[2], tetkik etmediğimizden bunu bilemiyoruz.

Her ne kadar eserin Türkçe tercümelerinde birinde –belki de hepsinde ya da bazılarında- böyle iyi niyetli bir tahrifat söz konusu olmuş olsa da, ilim taliplisine düşen tarihte eserin aidiyeti konusunda kalem oynatmış:  ‘Abdülhak ed-Dihlevî, Siyâlkûtî, Abdulgani en-Nablûsî, İmam el-Kevserî, İsmail Çetin. b. Mahfuz, Şeyh Tubbani’ ilh. gibi muhakkiklerin görüşlerine biraz olsun kulak vermek, sadece bir tercüme metinden hareketle Ebubekir Sifil hoca efendinin söz konusu iddiasını iftira olarak değerlendirme gibi bir garabete düşmemektir.

Eserdeki düşündürücü noktalar sadece Mürcie-Hanefiyye bağlamındaki ifadelerle de bitmemektedir. Kur’ân mahluk mudur bahsi, Allah Azze ve Celle hakkında teşbih çağrıştıran birtakım beyanlar, fıkhi bazı meseleler de yine eserin Ğavsu’l-Azam hazretlerine aidiyeti konusunda en azından şöyle bir durup düşünmeyi gerektirmektedir.

Muhtevadaki bu unsurlar göz önünde bulundurulduğunda, Cübbeli Ahmed hocanın o konuları kabul etmeyeceği rahatlıkla söylenebilir. Aksi takdirde, bilinen tavrı ve hassasiyetiyle çelişmiş olur. Bu atıf yaptığımız ayrıntıları eserden alıntılayarak kaynağını zikretmeksizin Cübbeli Ahmed hoca efendiye nakletseniz, ibarelerle ilgili vereceği cevap ve tepki alışılagelmiş tepkilerinden olacaktır. Ne diyelim, imkânı olanlar bir deneyiversin…

Dipnotlar

[1] Üzerinde durduğumuz konuyla ilgili olarak muhakkik âlimlerden bazıları, eserin aidiyeti üzerinden bir değerlendirmede bulunurken, bazıları ‘Mürcie’ bağlamında birtakım izahlarda bulunmayı tercih etmiş, bazılarıysa Mürcie’nin ilgili kolunun Hanefiyye değil de Ğassâniyye olması gerektiğini, Ğassâniyye’nin isnad edildiği Kûfe’li zât ile Hanefi Uluları’nın Mezhebinin imamı: ‘İmâm-ı Âzam Nûman b. Sâbit Ebû Hanîfe’ hazretlerinin karışmış olabileceği yönündeki ihtimali dillendirmişlerdir.

Merhûm Şeyh İsmail Çetin b. Mahfuz Hazretleri konuyu, muhakkik ve müdekkiklerin görüşlerinden süzerek, vefâtı sebebiyle yarım bırakmak zorunda kaldığı mişkat şerhine şu şekilde kaydetmiş bulunuyorlar:

>>
Şeytanlık yapanlar diyorlar ki ;’’eğer Ebû Hanîfe mürciî olmasaydı, Ğavsu’l-Azam Şeyh Seyyid Abdulkadir Geylânî Kuddise Sirruhu, el-Ğunye kitabında Ebû Hanîfe’nin tâbiîlerini bid’atçi olan Mürcie’den saymazdı.’’

Bu iddiaya birkaç şekilde cevap verilmiştir.

1- İlim ehlinden bazıları dediler ki; ‘’Bu ibareleri esasında Ğavs-ı Âzam yazmamıştır. Bunlar sonradan desise olarak kitabına sokulmuş, ilave edilmiştir.’’

2- Bazıları; ‘’Ğavs-ı Geylânî bu ibarede başka Ebû Hanîfeleri kastetmiştir. Çünkü İmâm-ı Âzamdan başka Ebû Hanîfeler de vardır. Ve nitekim Ğavs-ı Geylânî mezhep görüşlerini imamlara dayandırırken ‘’Ebû Hanîfe’ye göre…” demekle, Ebû Hanîfe’nin imametini kabul etmiştir.

Fakat gördüğüm kadarı ile en güzel cevabı veren h.1264’te doğup 1304 ‘te vefat eden el-Cerh vet’Tekmil müellifidir. (er-Raf’u ve’t-Tekmil fi’l-Cerhi ve’t-Ta’dil’in müellifi Ebû’l-Hasenât İmam Muhammed Abdulhây el-Leknevî’den bahsedilmektedir.)

Diyor ki;
3- Aslında Mürcie’den bir taife Gâssaniyyedir. Gâssaniyye ise Gâssan el-Kûfî’ye mensup olan taifedir. Bu Gâssan, habis mezhebine halkı inandırmak için, sözlerini Ebû Hanîfe’ye dayandırırdı. Tâbiîleri çoğaldı. Ğavs-ı Âzam’ın kastettiği, fırka-i dâlleden olan mürcie=Ebû Hanîfe’nin tâbiîleri, sureten hanefilerden olup itikaden onlardan ayrı olan Gâssanın tâbiîleridir ki, ‘iman Allâh’ı (Celle Celâluhû) tanımaktır, Allâh ve O’nun Rasulünün hak olduğunu ikrar etmektir, başka değil!” demektedirler.
[Merhûm İsmail Çetin b. Mahfuz, Tahkim-i Sâdât Şerh-i Mişkat, C.1, S.62]
<<

Not. Şerhten iktibas için www.reddulmuhtar.com sitesinin admini ve yönetimine teşekkür ederiz.

[2] Osman Güman tarafından tercümesi, Lokman Köse ve Abdulhamit Altaş tarafından hadis tahricleri gerçekleştirilerek Muallim Neşriyat tarafından basılmış olan Ğunyetu’t-Tâlibîn tercümesinde de Hanefiyye fırkası çıkartılarak yerine Gassâniyye fırkası yazılmış ve İsmail Çetin Üstaz’ın İmam Abdulhây el-Leknevî’den özetlediği bilgilere dipnotta yer verilmiştir.

Yücel Karakoç
Musellem.net yazarı, yazı işleri...