Hz. Peygamber (s.a.v) İdrarını Niçin Ayakta Yapmıştır?!

Dîn-i mübîn-i İslâm’da kabir azâbının varlığı, Allah Azze ve Celle’nin Kur’ân-ı Kerîm’deki işareti, Allah Rasûlü’nün (s.a.v) de sünnetiyle apaçık kanıtlanmış ve Ehl-i Sünnet’in üzerinde icmâ ettiği sarsılmaz bir akîdeye dönüşmüştür.[1] Ne yazık ki kendilerini Kur’ân Müslümanları(!) olarak addeden bir gürûh, Sünnet-i Seniyye’yi hiçbir şekilde kabul etmemekte, bu yetmezmiş gibi Sünnet-i Nebeviyye’yi de Kur’ân-ı Kerîm’i anlamanın önünde büyük bir engel olarak kabul etmektedir.

Sünnet’i reddeden Kur’ân Müslümanları, “Madem Hz. Peygamber ayakta bevletmeyi kabir azâbının en büyük sebebi olarak görmektedir; peki o zaman kendisi neden ayakta idrarını yapmıştır?!” sorusuyla güya kabir azâbını varlığını kendilerince çürütmüşlerdir.

Biz de bu yazımızda -Allah’ın izniyle- Hz. Peygamber’in (s.a.v) ayakta idrar yapması ile ilgili vârid olan rivâyetleri sizlerle paylaştıktan sonra değerlendirmeye tabî tutacağız.

Konuya İlişkin Rivâyetler

Huzeyfe b. el-Yemân (r.a), Hz. Peygamber’in ayakta bevletmesiyle ilgili şöyle bir rivâyette bulunmuştur: “Allah Rasûlü bir kavmin çöplüğüne geldi ve orada ayakta idrar yaptı. Ben uzaklaşmak isteyince bana, “Yaklaş!” dedi. Topuklarına kadar yaklaştım. İşini bitirince su istedi. Getirdiğim suyla abdest aldı. Mestleri üzerine mesh etti.”[2]

Hz. Âişe (r.a) annemiz, Hz. Peygamber (s.a.v) ayakta bevlettiğine ilişkin şöyle rivâyet etmiştir: “Her kim Allah Rasûlü’nün ayakta bevlettiğini haber verirse, o kişiyi tasdik etmeyin. Zira Allah Rasûlü, kendisine Kur’ân indirildiği süreçte ayakta bevletmedi.”[3]

 Başka bir hadiste ise Şureyh b. Hâni’[4] Hz. Âişe’den (r.a) şöyle duyduğunu rivâyet etmiştir: Hz. Âişe Allah’a yemin etti ve sonrasında dedi ki: “Furkân, indirildiğinden bu yana hiç kimse Allah Rasûlü’nü ayakta bevlederken görmemiştir.”[5]

Ebû Hureyre,[6] Abdullah b. Mes’ûd[7] ve Büreyde b. el-Husayb’dan (r.a.) rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kişinin ayakta olduğu hâlde bevletmesi, karakterinin katılığından ve ahlâkının güzel olmamasındandır.”[8]

Birbirine Zıt Olan Hadisler

Zikrettiğimiz Huzeyfe b. el-Yemân (r.a) hadisinde Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında ayakta bevlettiği söylenirken Hz. Âişe (r.a.) annemizin hadisinde ise asla böyle bir durumun olmayacağı ifade edilmektedir. Hz. Âişe’nin (r.a.) ifadesine göre, Hz. Peygamber’in (s.a.v) ayakta bevlettiğini iddia edenlerin başında Huzeyfe b. el-Yemân (r.a.) olmak üzere bunu dile getiren tüm sahâbîler yanlış nakille bulunmakla ithâm edilmektedir.

Birine zıtmış gibi görünen bu haber(ler)in bir araya nasıl getirildiğini ve ortada aslında hiçbir sorun olmadığını değerlendirmeyle beraber ortaya çıkmış olacaktır.

Hadislerin Değerlendirilmesi

Hz. Peygamber’in (s.a.v) birkaç defalığına sahâbîlerin şahitliğiyle ayakta bevlettiği hadisler sahihtir, sabittir. Lakin buna benzer rivâyetleri incelerken öncelikle Hz. Peygamber’den (s.a.v) sadır olan fiilin ne sebeple yapıldığı irdelenmelidir. Hz. Huzeyfe’den (r.a) rivâyet olunan habere baktığımızda Allah Rasûlü’nün bir çöplükte hazır bulunması sebebiyle ayakta ihtiyacını giderdiğini görüyoruz. Bunun temelinde; elbisesini necâsetten korumak vardır.

Hz. Âişe (r.a) ile Huzeyfe b. el-Yemân (r.a) rivâyetlerini Arap dili ekseninde ele aldığımızda Hz. Âişe’den (r.a) rivâyet olunan hadis metninde nefi (كان/Kâne) sîgası içermektedir. Hz. Huzeyfe’nin (r.a) hadis metninde ise (كان/Kâne) sîgası yoktur. Bu sîgadan iki anlayış hâsıl olur. Birincisi; Hz. Peygamber’in istimrâr ve istikrâr ile ayakta bevletmediğidir. Allah Rasûlü ile geçirilen bir vakitte yaşanılan nakledilmektedir. İkincisi; isbâtın neyfe takdîmi usûlü kâidesince; hâdiseden gördüğünü nakleden Hz. Huzeyfe’nin (r.a) hadisi, olaya şâhitlik etmeden konu hakkında nakilde bulunan Hz. Âişe (r.a) hadisine takdîm edilir. Bununla beraber Hz. Âişe’nin (r.a) “Kendisine Kur’ân indirilmesinden bu yana Allah Rasûlü ayakta hiç bevletmedi.”[9] rivâyeti, Hz. Huzeyfe’nin (r.a) hadisine öncelik tanınacağının da aynı zamanda bir delâletidir.[10]

Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber’in dizinin iç tarafındaki bir yarasından ötürü ayakta bevlettiği ifade edilmektedir.[11] İmam Şâfiî bu bağlamda şöyle demiştir: “Araplar, bel ağrısından kurtulmak için ayakta bevlederek şifa bulmayı umarlardı.”[12] Zerkeşî, İmam Şâfiî’nin bu görüşünü serdettikten sonra şöyle der: “Öyleyse iki rivâyet arasını cem etmemek için zikredilen rahatsızlığa hamletmek daha uygundur.”[13]

İbn Kuteybe, hadis ve hadisçilere yöneltilen itirazları değerlendirdiği “Te’vilu Muhtefi’l-hadîs” isimli eserinde zikrettiğimiz hadisler için şöyle bir yorumda bulunur: “(İtiraz edenler) Diyorlar ki: “Hz. Âişe ile Hz. Huzeyfe hadisinin arasında bir çelişki var. Siz Hz. Âişe’den rivâyet ettiğinizde diyorsunuz ki: “Hz. Peygamber (s.a.v) asla ayakta bevletmemiştir.” Sonrasında da Hz. Huzeyfe’den “O’nun ayakta bevlettiğini” rivâyet ediyorsunuz. Bizde diyoruz ki: “-Allah’a hamdolsun ki- burada bir ihtilâf yok. Hz. Âişe’nin (r.a) yanında yörensinde bulunduğu müddetçe asla ayakta ihtiyaç gidermemiştir. Hz. (Diğer rivâyetlerde) ayakta bevlettiği yerler ya ıslaktır ya topraktır ya da pistir. Hz. Huzeyfe’nin (r.a) Hz. Peygamber’i (s.a.v) ayakta ihtiyaç giderirken gördüğü yer de çöplüktür. Üzerine çömeleceği, içinin rahat edeceği bir yer değildir orası. Zarûret hâli, tercih hakkı olunan hâlden farklıdır.”[14]

Bünyamin Erul, Hz. Âişe (r.a) ile Hz. Huzeyfe (r.a) arasında cereyan eden bu çelişkinin izâhı sadedinde şöyle bir açıklama yaparak olayı açığa kavuşturmuştur: “Bu konuda Hz. Âişe (r.a), Hz. Peygamber’in (s.a.v) sürekli olarak oturarak ayakta bevlettiğine hiç şahit olmadığını haber verirken, Hz. Huzeyfe (r.a) ise Hz. Âişe’nin bulunmadığı bir ortamda ve muhtemelen Hz. Peygamber’in hayatında yalnızca bir defa ayakta bevlettiğine dair müşâhedesini haber vermektedir. Hz. Âişe (r.a), Rasûlüllah’ın sürekli, alışkanlığına dayanarak, O’nun (s.a.v) ayakta bevledebileceğine ihtimal vermemiş, bu yönde haberin O’nun alışkanlığını yansıtmayacağını ifade etmek istemiştir. Zaten Hz. Huzeyfe (r.a) de “Hz. Peygamber ayakta bevlediyordu.” şeklinde mutad bir davranıştan söz etmemiş, sadece şahit olduğu bir fiili haber vermekle yetinmiştir. Rasûlüllah’tan (s.a.v) sabit olan ve mutad olarak yapageldiği şey, O’nun (s.a.v) oturarak bevlettiğidir. Bu, O’nun (s.a.v) tercih ettiği ve güzel gördüğü alışkanlıklar arasındadır. Oysa ayakta bevl, bunu gerektiren bir sebep veya zaruretten dolayı ancak nadiren yaptığı bir fiildir.”[15]  

Hz. Peygamber’in (s.a.v), insanları ayakta bevletmelerini yasaklaması, bazılarında nesih mensûh fikrini meydana getirmiş olsa da bu görüş İbnü’l-Cevziyye ve diğer âlimler tarafından konu hakkında başka hadis daha mevcut olunması sebebiyle reddedilmiş, ayakta bevletmenin mübah[16] olduğunu ifade etmiştir.[17] Doktora tezi olarak hazırlanan sonrasında da kitap hâlinde basılan “el-Ahkâmü’l-fıkhiyyetü’l-letî kîle fîhâ bi’n-nesh” adlı bir çalışmada bu konuya bir bab başlığı altında yer veren yazar, nesih ve mensûh fikrini tarafınca doğru bulmamış, ayakta veya oturarak bevletmeyle alâkalı tüm rivâyetlere yer verdikten sonra verine görüş ve hükümler arasında râcih görüşün şu olduğunu söylemiştir: “Bana bu görüşler arasında en doğru olanı; ayakta bevletmenin tenzîhen mekrûh oluşudur. Çünkü zikredilen delillere göre Hz. Peygamber’in çoğunlukla ihtiyacını giderdiği hâl oturaraktır. Mâni (engel) ve muktezi (işi gerektiren) çakışırsa, mâni takdim edilir. Bir işte bir sebep amel edilmesini gerektirse, diğer bir sebepte yapılmasını men etse, yapılmaması tercih edilir.[18] İhtilâfa medar olan kısım; Hz. Peygamber’in ayakta niçin bevlettiğidir. Sebebi ise çöplük olan mekânda olması ve dizinin iç tarafında bir yara olmasından dolayıdır. İmam Şâfiî’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: “Araplar, bel ağrısından kurtulmak için ayakta bevlederek şifa bulmayı umarlardı.” Veya bu şekilde yapması, diğer insanlara (zor durumlarda yapmaları için) caiz oluşunu göstermek içindir. ”[19],[20]

Bu çözümlemeye rağmen İslâm âlimlerimiz, Hz. Peygamber’in (r.a.) ayakta bevletmesinin sebep teşkil edici diğer ihtimallerini tek tek sıralayarak nedenselliğini bunlara bağlamıştır:

  • Çömelerek yapmaya uygun başka bir yer bulamadığı için ayakta yapmıştır.[21]
  • Çöplüğün yumuşak bir zemine sahip olması nedeniyle idrarın yapana geri sıçrama ihtimali bulunmamasıdır.[22]
  • Ayakta idrar yapmak, sesli bir şekilde gaz kaçırmaya karşı güvencedir. Zira yakınlarında birileri bulunmaktadır.[23]
  • Allah Rasûlü (s.a.v), ümmetine bunun caiz olduğunu göstermek için yapmıştır. Çünkü O (s.a.v), idrarını genellikle çömelerek yapmıştır.[24]
  • Çöplük yamaçta olduğu için çömelerek yapması hâlinde yönünü yukarı döndüğünde arkaya düşme; aşağı döndüğünde de insanların avretini görme tehlikesi vardı. Bu yüzden ayakta tek yönde doğru yapmıştır.[25]

Dipnotlar

[1] Bkz. Abdülganî el-Guneymî el-Meydânî, Şerhu akîdeti’t-tahâvî, Mektebetu Dârü’d-Dekkâk, Dimeşk 1436, s.133; Saîd Abdüllatîf Fûde, eş-Şerhü’l-kebîr ‘ale’l-akîdeti’t-tahâviyye, Darü’z-Zehâin, Beyrût 1335, s.1098; Bkz. Menkûbers b. Yalınkılıç, en-Nûru’l-lâmi’ ve’l-burhânü’s-sâti’, Dârü’l-Fâtih ve Dârü’ş-Şâmiyye, İstanbul 1442, s.545.
[2] Buhârî, Hadis No: 224; Müslim, H. No: 273.
[3] Müsned, Hadis No: 25045; Tirmizî, H. No: 12; Nesâî, H. No: 29; İbn Mâce, H. No: 307. Tirmizî, “Zikredilen hadis hakkında bu babta en güzel ve en sahîh olan rivâyet budur.” demiştir.
[4] Tam olarak ismi Şureyh b. Hâni’ b. Yezîd el-Hârisî’dir. Hz. Peygamber’in (s.a.v) zamanına yetişmiş lakin O’nu görememiştir. Bkz. İbn Hacer el-Askalânî, Tehzîbü’t-tehzîb, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1415, 4/301.
[5] Bkz. Hâkim, el-Müstedrek, Hadis No: 673.
[6] İkisi farklı hadisler olmasıyla beraber zikredilen ifadeler aynı olunca bir kerede vermek istedik. Bkz. Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Hadis No: 3295; Deylemî, el-Firdevs, H. No: 1501.
[7] Bu hadiste de bizi kısmen ilgilendiren metni aldığımız için ma’na yönünden vermekle yetindik. Bkz. Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Hadis No: 3695; Deylemî, el-Firdevs, H. No: 1501.
[8] Hz. Peygamber (s.a.v), burada üç şey zikrederken biz konumuzla alâkalı sadece bir kısmını sizinle paylaştık. Bkz. Bezzâr, Hadis No: 4424; Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, H. No: 5998; Deylemî, el-Firdevs, H. No: 2470. Tirmizî’nin hadis hakkında ‘mahfuz değildir’ demesine karşın Bedreddîn el-Aynî, “Bezzâr, sahih bir senedle hadisi tahric etmiştir. Bu yüzden Tirmizî’nin söylediği tetkik edilmelidir.” Bkz. Bedreddîn el-Aynî, Umdetü’l-kârî bi-şerhi sahîhi’l-buhârî, Dârü İhyâi’t-Tûrasi’l-arabî, Beyrût 1431, 3/135.
[9] Müsned, Hadis No: 25787; Tirmizî, H. No: 12; Nesâî, H. No: 29; İbn Mâce, H. No: 307.
[10] Bkz. Bedreddîn ez-Zerkeşî, el-icâbe li-îrâdi mâ’stedrekethu Âişe ‘alâ’sahâbe, Mektebetü’l-Hâncî, Kâhire 1421, s.160.
[11] Ebû Dâvûd, Hadis No: 152. (Râvileri zayıftır.)
[12] Bkz. Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1424, 1/164; İbn Teymiyye, Şerhü’l-‘umde fi’l-fıkh, Mektebetü’l-Ubeykân, Riyâd 1412, s.147; İbnü’l-Cevzî, İ’lamü’l-âlim ba’de rusûhihihi bi-nâsihi’l-hadîs ve mensûhihi, İbn Hazm, Lübnân 1423, s.64.
[13] Bkz. Bedreddîn ez-Zerkeşî, el-icâbe, s.161.
[14] İbn Kuteybe, Te’vilu muhtelifi’l-hadîs, el-Mektebetü’l-İslâmî ve Müessesetü’l-İşrâk, b.y. 1419, s.152.
[15] Bünyamin Erul, Hz. Âişe’nin Sahâbeye Yönelttiği Eleştiriler, Kitâbiyat, Ankara 2002, s.40-41.
[16] Ayakta bevletmenin hükmüne gelince, fıkıh âlimlerinin ittifâkıyla def-i hâcetin oturularak yapılması müstehabtır. Ayakta yapılması -özür hâli dışında- ise aynı şekilde ittifakla mekruhtur. Bkz. Bkz. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr ‘ale’d-Dürri’l-muhtâr, Dârü’l-Fikr, Beyrût 1386, 1/318; Bkz. Ebû Zekeriyyâ b. Şeref en-Nevevî, Şerhü’l-mühezzeb, İdâretü’t-Tab’ati’l-Münîriyye, Kâhire 1344, 1/26; Muhammed b. Muhammed el-Hatîb eş-Şirbinî, Muğni’l-muhtâc, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1415, 1/40; Muhammed b. Kudâme, el-Muğnî, Mektebetü’l-Kâhire, Kâhire, 1389, 1/146.
[17] Bkz. İbnü’l-Cevzî, İ’lamü’l-âlim ba’de rusûhihihi bi-nâsihi’l-hadîs ve mensûhihi, s.61; Bedreddîn el-Aynî, Umdetü’l-kârî bi-şerhi sahîhi’l-buhârî, Dârü İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrût 1431, 3/135.
[18] Seyfeddîn el-Âmidî, el-ihkâm fî usûli’l-ahkâm, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût t.y., 2/470; Muhammed b. el-Hasan el-Bedhaşî, Menâhicü’l-ukûl şerhu minhâci’l-usûl, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 3/240.
[19] Ebû Ca’fer et-Tahâvî, Şerhu meâni’l-âsâr, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1416, 4/267; İbn Teymiyye, Mecmû‘u fetâvâ, 2/99; İbn Hacer el-Askalânî, Fethü’l-bârî, Mektebetü’s-Safâ, Kâhire 14124, 1/394.
[20] Muhammed İbrâhîm b. Serkend, el-Ahkâmü’l-fıkhiyyeü’l-letî kîle fîhâ bi’n-nesh ve eseru zâlike fî ihtilâfi’l-fukahâ’ cem‘an ve dirâse’, İmâdetü’l-bahsi’l-İlmî ve’l-Câmiaü’l-İslâmiyye, Medîne-i Münevvere 1432, 1/307-309.
[21] Bkz. Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Mektebetu Dârü Elbâz, Mekke 1414, 1/101; İbn Hacer el-Askalânî, Fethü’l-bârî, 1/330; Muhammed Abdülazîm ez-Zürkânî, Şerhü’z-Zurkânî alâ Muvatta’i İmâm Mâlik, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1411, 1/192; Azîmâbâdî, Avnü’l-ma’bûd şerhu süneni Ebî Dâvûd, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 1415, 1/29.
[22] Bkz. İbn Hacer el-Askalânî, Fethü’l-bârî, 1/330.
[23] Bkz. İbn Hacer el-Askalânî, Fethü’l-bârî, 1/330; Bedreddîn el-Aynî, 15/44; Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî bi-şerhi câmii’t-Tirmizî, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût t.y., 1/60; Zürkânî, Şerhü’z-Zürkânî, 1/192
[24] Bkz. Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, 1/60; Celâleddîn es-Süyûtî, Şerhu süneni’n-Nesâî, Mektebetü’l-Matbûâti’l-İslâmiyye, Halep 1986, 1/20; Azîmâbâdî, Avnü’l-ma’bûd, 1/29.
[25] Bkz. Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, 1/60; es-Süyûti, Şerhu süneni’n-Nesâî, 1/20; Orhan Oruçhan, “Ayakta İdrar Yapmakla İlgili Hadisler ve Yorumları Üzerinde Bir analiz ve Değerlendirme”, Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), Aralık 2016, s.167-168.