Hakikatin farkında olarak yaşamak

Dünyanın geçici olduğunu bilerek yaşamak da mümkün, kalıcı olduğunu zannederek yaşamak da. Hakikatin farkında olarak yaşamak, doğru yaşamanın ön şartı.

Behlül Dânâ‘yı huzuruna çağırtan Harun Reşid onu biraz sitemkâr bulmuş. Hizmetliler Behlül Dânâ‘yı mezarlıkta uyurken bulmuş ve uyandırmışlar. Behlül Dânâ kızgın;

-Benim sultanlığımı, tâcımı, tahtımı neden bozdun?

Halife Harun Reşid şaşırmış tabi. “Ne sultanlığı be adam? O nereden çıktı?”

-Ben rüyamda sultan idim. Tacım, tahtım ve hizmetlilerim vardı. Uyandırdın, aldın hepsini.

-Rüyadaki sultanlığa itibar edilir mi Behlül? Onun için üzülür mü hiç insan, diyerek cevap vermiş halife.

Behlül Dânâ her zamanki gibi düşündüren cevabıyla mukabele etmiş:

-Benim rüyadaki padişahlığımla senin hükümdarlığın arasında ne fark var? Ben gözlerimi açınca padişahlığım sona eriyor, seninki gözlerini kapatınca..  

Ölümün bir gün gelip bizi bulacağına, dünya hayatının ahiret hayatına nispetle yok hükmünde bir kısalıkla bize emanet edildiğine dair konuşurken hep dinleyenlere seslenirim;

“İşte hepimiz farklı yaşlardayız. Yaşı 20 olanla 50 olan arasında, ömrün nasıl geçti sorusuna verilen cevap açısından pek de fark görülmüyor. Hepimiz için ‘nasıl geçtiğini anlamadım’ manasında cevaplar vermekten başka çare yok. Yaşınız 80 olunca da bu cevap değişmeyecek. “

Kelimenin tam anlamıyla üç günlük dünya bu.

Ama nasıl oluyorsa oluyor biz bu hayatın kalıcı olduğu vehmine kapılıyoruz durmadan. Biteceğini ve hesaba çekileceğimizi unutuyoruz. Unutuyoruz ve hesabı verilemeyecek bir hayatı yaşıyoruz. Peki nasıl aldanıyoruz?

Tahirü’l-Mevlevî’nin Mesnevî Şerhi’ni okurken rastladığım pasajlar bu soruya cevap mahiyetinde bir iki misal ihtiva ediyordu. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde hikayelerden, benzetmelerden çokça yararlandığı konunun yabancısı olmayanlar için malum.  İşte yine öyle bir misalle deniliyor ki;

“Ömür su gibi yeniden yeniye akıp gider. Fakat cesette bir daimîlik gösterir. Elinde hızlı hızlı oynattığın ucu ateşli bir sopa nasıl upuzun ve tek bir ateş hattı gibi görünürse ömür de pek çabuk akıp geçtiğinden daimî bir şekilde görünür. Ateşli çöpü sallasan ateş gözüne upuzun görünür.”

Meselenin izahı tam ters istikametten geliyor; hızlı geçtiği için sen daimi sanırsın!

Dereye bakarız, sanki tek parçalık bir su kütlesi yuvarlanıyor dere yolunda. Hatta bazen musluk açtığımızda eğer hava kabarcıkları yoksa, suyun donup kaldığını düşünecek kadar kesintisiz aktığına şahid olmuşuzdur zaman zaman. Bunun sebebi damlacıkların ardı ardına, hızlıca, fasılasız akmasıdır diyor Mevlâna.

İki damla art arda sıralanınca iç içe geçer, tek parça olur zaten diyenler içinde ikinci bir misal; Yanan bir çıra parçasını, daire oluşturacak şekilde hızlıca çevirince ateşten bir halka görürüz. Oysa yanan küçük bir çıradır. Bitmeyen bir halka görüyor olmamızın sebebi de yine onun hızlı dönüyor olmasıdır. Hızlı çevirmediğinizde aynı şeyi göremeyeceksiniz zira.

Pek tabi modern örnekler de verilebilir. İzlediğimiz filmlerin aslında karelerden oluşması, ancak hızla aktığı için (saniyede 24 kare) birbirinden ayrı görmüyor olmamız gibi.

İşte diyor müellif, nasıl ki suyu hızlıca, aralıksız aktığından; ateş çemberi de hızlıca döndüğünden süreklilik olduğunu sanıyorsak, ömrümüzde hızla akıp gittiğinden, bir kesintiye uğramadığından sürekli olacak zannetme vehmine kapılıyoruz.

Tekrar ediyorum, hızla akıp gittiği için sürekli olacak sanıyoruz. Bir acaip hâl.

İnsanoğlunun, ömrünün sona ereceğini fark ettiği dakikalar da oluyor diye düşündüm bu satırlarla birlikte. Meselâ, nefes almakta zorlandığımız dakikalar; yoğun bakımdan çıkan insanlar.

“Ölümden döndüm” ifadesi aslında “sürekliliğin bozulduğu” anları anlatıyor. Sürekli nefes alıp verirken nefes alamıyor olmak hali ölümü hatırlatıryor.

O halde “kesinti”, ölümü hatırlatır.

Ne dersiniz, biz de bir gün Behlül Dânâ gibi hakikate erip, kalıcı ile geçici olanı ayırt ederek, ona göre yaşamayı becerebilecek miyiz?

Peki ölüm nedir.

Ona dair de Mesnevî’den başka bir beyit sunayım:

Hayat, zıtların itilaf ve imtizacıdır. (uyuşma, bağdaşma)
Aralarında cenk olması ise ölümdür.
(B1299)

İnsan hastalandığında ya hararet derecesi artar ateşler içinde tutuşur. Ya da hararet derecesi düşer tir tir titrer. İşte bu haller anasır-ı asliyeden birinin galebesi demektir. Galip olan daha fazlalaşacak olursa hasta ölür.

 

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...