Şeyhu’l-İslam İbn Kemal’in ‘Tabakâtu’l-Fukaha’ Risalesi

Şeyhu’l-İslam İbn Kemal’in ‘Tabakâtu’l-Fukaha’ Risalesi

ve Tarihî Süreçte Oluşturduğu Etkiler

Risale Üzerine

Şeyhu’l-İslam İbn Kemâl’e (ö. 940/1534) aidiyetinde herhangi bir problem bulunmayan risalenin birkaç nüshası bulunmaktadır. Risalenin el yazma nüshalarından biri Süleymaniye Kütüphanesi, Düğümlü Baba bölümü no:351/16’da yer almaktadır. Risale, İbn Abidin’in (ö. 1252/1836) Ukûdu Resmi’l-Müfti (Mecmûatü’r-Resâil içerisinde) eserinde ve İmam Zahid el-Kevserî’nin (ö. 1952) Hüsnü’t-Tekadî kitabının hamişinde de bulunmaktadır.

Risale bazı âlimler tarafından hakkiyetten uzak olmakla eleştirilmiştir. Mesela, el-Usâmî es-Şihâb el-Mercanî (ö. 1889) Nâzıratü’l-Hak fî Farziyyeti’l-İ’şai ve in Lem Yeğibi’ş-Şafak eserinde mezkûr risaleye reddiye yazmıştır. İmam Zahid el-Kevserî, Hüsnü’t-Tekadî’nin sonuna bu reddiyeyi de dercetmiş ve İbn Kemal’in tabakalandırmasını tasdik etmediğini, isabetli bulmadığını kendisi de eserin içerisinde ifade etmiştir. Öte yandan Mısırlı âlimlerden Muhammed Bahît (ö. 1354/1935) de bu risaleye reddiye olarak Risale fi Beyâni’l-Kütübi’lletî Yu’avvelü ‘Aleyhâ isimli bir eser telif etmiştir. Risale yazımından itibaren sadece olumsuz kanaatlerin odağı olmuş değildir hatta aksine pek çok âlim eserlerinde bu tabakalandırmayı ya aynen yahud küçük ziyade ve eksiltmelerle aktarmışlardır. Mesela, Kınalızâde (ö. 979/1572) de bu âlimlerin ilki olarak zikredilebilir ve Tabakatu’l-Fukaha isimli eserinde hemen aynı tasnifi görmek mümkündür. Hakkında müspet-menfî pek çok kelâm edilen bu kısa risale şöyledir;

Tabakâtu’l-Fukaha

Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam, Efendimiz Muhammed, O’nun ehl-i beyti ve bütün ashabının üzerine olsun. Bil ki; fakîhler yedi tabakadır.

Birinci tabaka

Şeriatte Müctehid: Dört mezhebin imamları ve onların mesleklerine tabi olup, kitap, sünnet, icma ve kıyastan mürekkep edille-i şeriyye’den fer’î hükümler çıkarmada ve usûl kaidelerini te’sis etmede o imamlar gibi olanlardır. Usûl ve furûda kimseyi taklit etmeden edile-i erbaa’dan hüküm çıkaranlardır.

İkinci tabaka

Mezhepte Müctehid: Ebû Yusuf, Muhammed b. Hasan ve Ebû Hanife’nin diğer ashabı gibi olanlardır. Bu tabakada müctehidler, üstadları Ebû Hanife’nin tertip etmiş olduğu usûl ve ölçüler nazarınca edile-i erbaa’dan istidlal yapabilenlerdir. Her ne kadar bazı fer’î hükümlerde Ebû Hanife’ye muhalefet etmiş olsalar da usûlî çerçevede onu taklid ederler. Bu nedenle Ebû Hanife’yle İmam Şafiî gibi usûlde değil furûda ve mezhep içinde ihtilaf etmiş olurlar.

Üçüncü tabaka

Meselede Müctehid: O meseleler ki, mezhebin sahibi mezkûr mesele hakkında bir rivayette bulunmamıştır. Hassâf, Ebu Ca’fer et-Tahavî, Ebu’l-Hasan el-Kerhî, Şemsü’l-Eimme el-Hulvanî, Şemsu’l-Eimme es-Serahsî, Fahru’l-İslam el-Pezdevî, Fahruddin Kadıhan ve başkaları gibi.  Bu tabaka müctehidleri, ne usulde ne furûda şeyhlerine muhalefet etmeye kadir değillerdir. Lakin mezhebin sahibi olan mutlak müçtehidin hükme bağlamadığı meseleler hakkında onun tesis ettiği usûllere göre hüküm çıkarabilirler.

Dördüncü tabaka

Ashab-ı Tahrîc: Bu tabakadaki âlimler mukallidlerdir. er-Razî ve ashabı gibi. Bunlar asla ictihada kadir olamazlar. Lakin usûl kaidelerini bilmeleri ve me’hazleri zabt etmeleri sebebiyle mezhebin sahibinden veya müctehid ashabından birinden nakledilen iki cevaba ihtimali bulanan mücmel bir meseleyi ve iki ihtimali olan mübhem bir meseleyi tafsile kadirlerdir. ‘el-Hidâye’ eserinin bazı yerlerinde ‘kavluhû keza’ şeklinde vaki olduğu üzere el-Kerhî ve er-Razî’nin tahrîcleri bu kabildendir.

Beşinci tabaka

Ashab-ı Tercih: Bu tabakaya dâhil âlimler mukallidlerdendir. Ebû’l-Hüseyin el-Kudûrî,el-Hidâye’nin sahibi ve bunların emsali âlimler bu tabakaya dâhildir. Onların işi bazı kavillerin diğer bazısından daha faziletli olduğunu; mesela ‘şu daha evladır’, ‘bu dirayet yönünden daha sahihtir’, ‘bu rivayet yönünden daha sahihtir’, ‘bu kıyasa daha muvafıktır’, ‘bu insanlara daha yumuşaktır’ gibi lafızlarla bildirmektir.

Altıncı tabaka

Ashab-ı Temyîz: Bu tabakadaki âlimler kavî, akva ve zayıf fetvaların içerisinden, zahir-i mezhep, zahiru’r-rivaye ve rivayet-i nadir’in arasını temyiz edip ayırabilenlerdir. Müteahhirin âlimlerinden olup, el-Kenz, el-Muhtar, el-Vikaye ve el-Mecma gibi muteber metinlerin sahipleri bu tabakadandır. Onlar eserlerinde merdud kavilleri ve zayıf rivayetleri nakletmezler.

Yedinci tabaka

Mukallidler: Bu tabakanın erbabı; zayıf ve şişmanı, sağı ve solu ayıramayan ve zikrolunanlara kadir olmayan mukallidlerdir. Hatta onlar gece odun toplayan adam misali her bulduklarını bir araya toplayanlardır. Onlara ve onları takip edenlere yazıklar olsun!

Evvel ve ahirde Allah’a hamd olsun. Fakihlerin tabakaları hakkındaki risale tamamlandı.

            Şeyhu’l-İslam İbn Kemâl

Şihab el-Mercanî’nin Tabaka Tasnifi Hakkındaki Değerlendirmeleri

Şeyhü’l-İslam İbn Kemâl’in tabaka tasnifini ve âlimleri tabakalara taksimini tasvip etmeyen el-Mercanî, Naziratu’l-Hak eserinde meseleyi âdeta en baştan ele almakta ve yeni bir tasnif sunmaktadır. Ona göre müctehidler iki tabakadır.

Birinci tabaka ‘Müctehid-i Mutlak’ zümredir ki bunlar müstakil olarak istinbat edebilme hususunda salahiyet sahibi olanların tümünü ifade etmektedir. İmam Ebû Hanife, Ebû Yusuf, İmam Muhammed, İmam Malik, İmam Şafiî, Süfyan-ı Sevrî ve İmam Evzaî gibi âlimler bu zümredendir.

İkinci tabaka ise ‘Müctehid-i Mezheb’ zümresidir ki bu tabakaya dâhil âlimler usûl olarak değil furû olarak istinbat etmeye muktedirlerdir. Bu âlimler mutlak ictihad sahibi olmadıkları gibi mutlak mukallid de değildirler. İlimde makam sahibi, cerh ve ta’dil hususunda dirayetli, sahih ve zayıfı temyiz edebilen, mezhebinin ve muhalifinin görüşlerini hıfzedebilen kıymetli kimselerdir. Dolayısıyla Şeyhü’l-İslam İbn Kemâl’in tabakalandırması hatalıdır. Bunu tabakalandırmayı et-Tabakatü’s-Seniyye fî terâcimi’l-Hanefiyye isimli eserine alıp nakleden ve öven et-Temimî (ö. 1010/1601) ile Kınalızâde gibi zatlarda aynı hataya iştirak etmişlerdir.[1] el-Mercanî, Ebû Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer üzerinde ısrar ve ciddiyetle durur ve en çok bu âlimlerin hakkının yendiğine temas eder. Sonra çeşitli âlimlerin bu zatların ilmî mevkiini ve faziletini teslim edici ifadelerinden örneklerle reddiyesini delillendirir. Örneklerinde ismi zikredilen üç âlim ile sınırlı olmaksızın İbn Kemâl’in her tabakaya örnek verdiği isimler üzerinden devam ederek her tabakadaki hatasını ortaya koymuştur denilebilir.

el-Mercanî, İbn Kemâl’in hatasının arka planına dair yaptığı tespitlerden biri olarak Maveraünnehir fukahasının kaleme aldığı eserlerde ve yine bu eserlerde anılan Maveraünnehir âlimlerinde -tabiri caizse- uzun ve dolgun unvan kullanımının (Şemsü’l-Eimme, Fahru’l-İslam, Sadru’ş-Şeria vb.) fazlaca olmasına karşı diğer âlimleri anarken bu unvanlarla zikretmemelerinin (İmam, Şeyh, Zahid vb.) Şeyhü’l-İslam’ı yanılttığını zikretmektedir.

İmam Zahid el-Kevserî’nin Tabaka Tasnifi Hakkındaki Değerlendirmeleri

Zahid el-Kevserî, İmam Yusuf’a yönelik tenkidleri reddetmek gayesi ile kaleme aldığı Hüsnü’t-Tekadî fî Sirati’l İmam Ebû Yusuf el-Kadî isimli eserinde Şeyhu’l-İslam İbn Kemâl’in Tabakâtu’l-Fukaha isimli risalesindeki tasnifinde İmam Yusuf’u mezhepte müctehid olarak zikredip mutlak müctehid olarak kabul etmemesine temas eder ve öncelikle bu hususun el-Mercanî tarafından Nâzıratü’l-Hak isimli eserde reddedildiğini zikreder. İbn Kemâl’e ait risaleyi meselenin ele alındığı sayfanın hamişine eklediği gibi el-Mercanî’nin Nâzıratü’l-Hak isimli eserindeki reddiye bölümünü de kitabın sonuna dercedeceğini zikretmiştir. Bu kısa bilgilerden sonra İbn Kemâl’in müctehidlerin tabakalarını tasnifte de fukahanın bu tabakalara taksiminde de isabet edemediğini açıkça beyan etmiştir.[2]

İbn Kemâl’in bu tabaka tasnifini kendisinden sonra pek çok âlimin eserlerinde zikretmesini, ona duyulan hüsn ve nakledenlerin taklide meyline bağlayan Kevserî bu tabaka tasnifini tasvip etmeyen kişi olarak Abdulhayy el-Leknevî’yi (ö. 1886) anmaktadır. Her ne kadar Leknevî, el-Fevaidü’l-Behiyye fî Teracimi’l-Hanefîyye’sinde bu taksime direk reddiyede bulunmamış olsa da Kevserî, el-Mercanî’nin yazdığı reddiyeyi Leknevî’nin aklından geçenlere tercüman olmuşluk şeklinde takdim etmektedir. İmam Zahid el-Kevserî’ye göre el-Mercanî’nin bu reddiye yazısı İbn Kemâl’in yanlış tasnifini yıkacak derecede başarılı ve ehl-i tahkiki meseleye yönlendirmeye muvafık bir yazıdır. Bu sebeple el-Mercanî’ye “Allah onu, ilminde hayır ile mükâfatlandırsın” duasında bulunmuştur.

Kevserî, kaleme aldığı eserin konusu gereği İmam Yusuf özelinde yoğunlaştırarak devam ettiği tenkidlerinde onun İbn Kemâl tarafından mutlak müctehid değil de mezhepte müctehid olarak zikredilmesini, ‘derecesini düşürmek, hakkını vermemek ve âlimlerin kadr-u kıymetlerini bilenlerin yanında teraziyi yanlış tartmak’ şeklinde bir kıymet hükmüyle işaretlemektedir.[3]

İmam Kevserî’den sonra da İbn Kemâl’in tabakalandırma ve tasnifine reddiyede bulunan âlimler olmuştur. Muhammed Bahît bu isimlere bir örnek olarak zikredilebilir. Kelâm-felsefe tarihinde görülen Tehafüt geleneği kadar olmasa da İbn Kemâl’e ait mezkûr risalenin küçük çaplı bir fukaha tabakalandırma literatürü oluşmasına sebebiyet verdiği söylenebilir. Bu literatürün en güçlü eserlerine bakıldığında ise İbn Kemâl’in tabakalandırma ve tasnifinde hatalı olduğu ve reddiyede bulunan âlimlerin güçlü delillerle bu hatayı aşikâr kıldıkları da teslim edilmelidir.


[1] Kevserî, Muhammed Zahid – Hüsnü’t-Tekadî, syf. 112

[2] Kevserî, Muhammed Zahid – a.g.e, syf. 25

[3] Kevserî, Muhammed Zahid – a.g.e, syf. 26

Melikşah Sezen
Muhasebe ve Finansman öğrt. ile İlahiyat fakülteleri okudu. Bunun haricinde muhtelif hocalardan akaid, kelam ve mantık dersleri aldı.