Bir Fakih Olması Cihetiyle İmam Buhari

BİR FAKİH OLMASI CİHETİYLE
İMAM BUHARİ

Hadis ilmiyle iştiğal edenlerin yakinen, gayrısının en azından ismen tanıdığı bir isimdir “İmam el- Buhari”… Hadis ilmindeki mahareti ve imametine kimsenin itiraz edemeyeceği seviyede bir muhaddislik mertebesi varsa da[1], fıkıh ilmindeki mevkii biraz göz ardı edildiğinden bu makalenin kaleme alınmasına ihtiyaç duyulmuştur. İmam Buhari “el-Camiu’s-Sahih” inde hadis hakkındaki üstün kabiliyetini ortaya koyduğu gibi kendisini sair muhaddislerden ayrıcalıklı kılan fıkıh hususundaki maharetlerini de bu kitapla serd etmiştir. Kitabını bi zatihi kendisinin baplara ayırması ve hadislerden anlamış olduğu hükmü teracimine yansıtması bunlardan biri olarak sayılabileceği gibi, kendisinden önceki bir takım müçtehitlere muhalefette bulunması da[2] İmam Buhari’yi diğer muhaddislerden farklı kılan özelliklerdendir.[3] Buhari bu şekilde teraciminde sırasıyla ayetler, hadisler ve kavl-i sahabelerle istidlal etmektedir.[4] Bundan dolayıdır ki “فقه البخارى فى تراجمه” “Buhari’nin fıkhı teracimindedir” denilmiştir.[5]

İmam Buhari şöhreti ve herkesçe maruf olan büyüklüğünden dolayı bir takım mezheplere nispet edilmiştir. Kendisi birer Hanefi olan “İbn Mübarek, Veki’ b. Cerrah” gibilerin kitaplarını okuması cihetiyle Hanefi olarak kabul edilirken öte yandan vardığı bazı fıkhî hükümlerde İmam eş-Şafii’ye muvafık düşmesi sebebiyle de “Şafii” diye nitelenmiştir.[6] Ancak el-Keşmirî’nin “Feydu’l-Bari” sine Mukaddime yazan Muhammed Bedr el-Âlem, İmam Buhari’nin bu şekildeki bazı muvafakatından yolla onu Şafi mezhebine nispet etmenin doğru olmayacağını aksi takdirde onun, vardığı bazı fıkhi neticelerle İmam-ı Azam’a muvafık düştüğü yerlerin İmam eş-Şafi’ye mutabık düştüğü yerlerden az olmadığına vurgu yapar.[7]

İmam Buhari’nin, kendisine mahsus olan bir fıkıh anlayışı olması münasebetiyle müçtehit olduğu şüphe götürmeyecek bir durumdur. Teracim’inde Edille-i Asliyye ve Edille-i fer’iyye ye bir takım hadislerden isitdlal etmesi kendisine mahsus bir “usul anlayışının bulunduğu”nu göstermekte ve yine hadislerden bu usul ışığında bir takım istinbatlar yapması ve hakeza yine bunları teracimine yansıtması söylediğimizi müeyyit hüviyetini taşımaktadır. “Bir şeyin misaliyle açığa kavuşacağı” şeklindeki zaruri kaide muktezasınca, İmam’ın bu tavrını “Sahih”inden misallendirerek yazıyı devam ettirmek faydalı olacaktır.

Edille-i Asliyye’den Kur’an ve Sünnet

İmam Buhari bizim usul ilminde edille-i asliyye’nin başında saymış olduğumuz “Kur’an” ın delil oluşunu ispat sadedinde serdettiği ehadise “Kitabu’l-İ’tisam bi’l-Kitab…[8]” şeklinde bir terceme yapmıştır. Bu terceme altında getirmiş olduğu rivayetlerin bir kaçının misal olması kabilinden burada zikrolunması önemlidir.

1-Tarık b. Şihab tarikiyle rivayet edilmiştir ki: Yahudilerden bir adam Ömer (Radıyallahu anh)’e dedi ki: Ey Emiru’l-Mü’minîn! Şayet “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim” şeklindeki şu ayet bize inmiş olsaydı elbette bu günü bayram kabul ederdik. Ömer (Radıyallahu Anh) de (buna mukabeleten) “Muhakkak ki ben bu ayetin hangi gün indiğini biliyorum. Cuma günü Arafat’ta inmiştir” buyurdu.[9] Bu hadisi şerif tercemesiyle mukabele yapıldığında “Kur’anın dinde asıl olduğu ve onun indirilmesiyle dinin itmam edildiği sonucu alınmaktadır.

2-Enes İbn Malikten rivayet edilmiştir ki: Hz. Ömer (Radıyallahu Anh), Müslümanların Hz. Ebubekir (Radıyallahu Anh)’e biat ettiği gün Hz. Ebubekir’den önce minbere çıkarak “Bundan sonra! Allah, Resulü için katında olanı sizin yanınızda olana tercih etmiştir. Bu kitap Allah’ın kendisiyle Resulünü hidayete erdirmiş olduğu bir kitaptır. Ona uyun ki siz de hidayet bulasınız. Ancak ve ancak Allah, Resulünü bununla doğru yola sevketmiştir” şeklinde bir hutbe irad etmiştir.[10] Hz. Ömer’in bu konuşmasından yine Kur’an-ı Kerim’in hidayet vesilesi olduğu ve kendisine uyulması gereken bir kitap olduğu anlaşılmaktadır.

3-İbn Abbas (Radıyallahu Anh)’tan naklolunmuştur ki o şöyle dedi: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beni kendisine kattı (kucakladı) ve “Ey Allahım! Ona te’vili öğret” buyurdu.[11] Hakeza bu rivayet de Kur’an’ın azametini ve delil olmaya evveliyetle liyakatini izah eder mahiyettedir.

İmam Buhari sünnetin delil olmasını da “Babu’l İktida bi Sünen-i Resulillah” şeklinde isimlendirdiği bapla ifade etmiş ve bununla da Sünnetin teşri’ kaynaklarından biri olduğunu ortaya koymuştur. Buhari, bu terceme altında zikretmiş olduğu “Bizi muttakilere imam kıl”[12] şeklindeki ayet-i kerimeden sonra İmam Mücahid’in “Bizden sonrakilerin bize uyduğu ve bizim de öncekilere tabi olduğumuz imamlar (eyle bizi)” şeklindeki tefsirini nakletmektedir. Daha sonra sünnetin delil olmasına İbn Mes’ud (Radıyallahu Anh)’in ve sair diğer sahabilerin bazı kavillerini zikrederek delil aramaktadır.[13] Bu da bize İmam Buhari’nin edilleye hadislerden delil bulmasını yansıtmasının yanı sıra, fıkıh anlayışının mahiyetini de az çok göstermektedir.

Haber-i Vahidin Hücciyyeti:

El-Buhari, edilleyi ispat konusunda yukarıda aksettirme gayretinde olduğumuz tutumunu haber-i vahidin delil olma değeri meselesinde de devam ettirmektedir. “Kitabu Ahbari’l-Âhâd” şeklinde müstakil olarak “Sahih” inde ele aldığı meselenin zımnında istişhad anlamında serdettiği bazı hadisleri zikretmekte fayda vardır:

1- Bu meseleye birinci olarak “Bununla beraber mü’minlerin kaffesi birden toplanıp seferber olacak değillerdir. Fakat her fırkadan bir taife toplansa da dinde fıkıh tahsil etseler ve döndükleri zaman kavimlerini inzar eyleseler, gerek ki sakınırlar”[14] şeklindeki ayet-i kerimeyle istidlal eden İmam Buhari, sonrasında ayette geçen “taife” kelimesinin bir insana ıtlakının caiz olduğunu söylemekle haber-i vahid’in delil olmasına vurgu yapar. Bir kişiye taife denmesi de yine “Ve eğer mü’minlerden iki taife savaşırlarsa”[15] şeklinde başlayan ayet-i kerimeyle sabittir.[16]

2- Tek kişinin verdiği haberin hüccet olabilmeye elverişli olduğuna “Şayet size fasık kişi bir haber getirirse onu araştırın” şeklindeki ayetle istidlal eden İmam Buhari bu istidlal şeklinde “Mefhum-i Muhalefetin kısımlarından “Mefumu’ş-Şart” ile “Mefhumu’s-Sıfat” yolunu kullanır. Buna göre mana “Fasık değil de adil bir kişi size her hangi bir haber getirecek olursa bunu kabul edin” anlamına gelmektedir. Buhari, bu manayı da “Namaz vakti geldiğinde sizden biriniz size ezan okusun” şeklindeki hadis ve Efendimiz aleyhissalatü vesselem’ın tek olarak bazı sahabeleri bir kısım şehirlere vali olarak göndermesiyle te’yid eder.[17] Ve Kuba mescidinde insanlar sabah namazını eda ederlerken bir kişinin onlara Resulullaha geceleyin vahiy gelerek “Kabe” cihetine yönelmesini emrettiği haberini vermesiyle oradaki bütün herkesin Şam istikametinden “Kabe” istikametine dönmeleri yine Buhari’nin “Haber-i vahid’in delil olmasına istidlal vecihlerindendir.

İcma ve delil değeri:

Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın “Nuh Aleyhisselam ve ümmeti kıyamet gününde getirilecek ve Nuh (Aleyhisselam)’a “Tebliğ ettin, uaştırdın mı” denildiğinde o da “Evet Ya Rabbi!” diyecektir. Aynı soru ümmetine tevcih edildiğinde onlar “Bize hiçbir uyarıcı gelmedi diyeceklerdir” Nuh Aleyhisselam’a “Şahidlerin kimlerdir” denildiğinde o “Muhammed ve Ümmetidir” diye mukabelede bulunacaktır. Sizler getirileceksiniz ve şehadette” bulunacaksınız şeklindeki uhrevi bir hali tasviriyle icmaın delil-i asli olduğuna istidlal eden İmam Buhari, bu ümmetin hayırla mevsuf olması sebebiyle icmaının makbul olduğunu savunmaktadır.[18] İcma meselesi zımnında İmam Buhari, ehl-i harameyn’in icmaı ve İcma-ı sükûtî gibi meselelere de farklı hadislerden deliller getirmektedir.[19]

Kıyas-ı Celi ve Sair kıyaslar:

Bir kısım hadislerin baş tarafına yaptığı tercemeler ve yine bazı ifadelerinden de anlaşıldığı üzere İmam Buhari kıyasın sadece celî olan kısmını kabul edip delil olarak alırken diğer kısımlarını ise kabul etmemektedir. Melela Kıyas-ı Celi’ye delil olarak Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın “Üç kişi vardır ki onlar için iki ecir vardır. “…Bir adam ki, mülkünde ilişkide bulunduğu bir cariyesi vardı da onu güzelce edeplendirip iyi bir şekilde öğretti. Daha sonra onu azat edip onunla evlendi. İşte bu kişi için iki ecir vardır”[20] şeklindeki hadisi “Kişinin cariyesi ve ehlini öğretmesi” şeklinde isimlendirdiği terceme altında zikreder. İbn Hacer bu hadisin kişinin ehlini öğretmesini kapsamasının kıyas yoluyla olacağını belirtir. Zira kişi cariyesine Kur’an ve Sünneti öğretmekle bu denli bir ecre mazhar oluyorsa, ehline bunu uygulaması neticesinde evleviyet tarikiyle bu sevabı müstahak olacaktır.[21]

Kıyas-ı celiyi mutlak anlamda kabul ettiğini bu şekilde anlatan İmam Buhari öte yandan hafi olan kıyası kabul etmediğini bize gösteren “Babu zemmi’r-re’y…” şeklinde başlayan tercemesiyle bu konudaki tavrını da net bir şekilde ortaya koymaktadır. “Bu görüşünü “Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeylerin peşine düşme” şeklinde ki ayet-i kerimeyle te’yid eden el-Buhari, hadis olarak da[22] “Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın Allah teala’nın bu ilmi soyarak bu ümmetten almayacağı bilakis âlimlerin canlarını kabz etmek suretiyle ilmi alacağını daha sonra insanların bir takım cühelayı baş edinip onlardan fetva alacakları ve netice olarak bu cahillerin kendilerine fetva soran kimseleri ıdlal edeceklerini anlatan hadisiyle istidlal etmektedir.[23] Bütün bunlar bize İmam’ın usuli delillerini ne şekilde teşkil ettiği ve hangi tarzda bir fıkıh anlayışı te’sis ettiğini göstermektedir.

  Sonuç yerine

Saymış olduğumuz aslî deliller dışında İmam el-Buhari’nin fer’i bir takım delillerle de istidlal ettiği ve yeri gelince bunların her birerlerinin hücciyyetini ayet-hadis, kavl-i sahabe ve asar ile desteklediği gözlemlenmektedir. Burada bir yazının hacmini göz önünde bulundurarak mücmel bir şekilde ifade etmeye çaba gösterdiğimiz Buhari’nin fakihliği tartışma götürmez bir husustur. Nasıl ki; Mezhep imamlarının usulleri arasında bulunan farklılık onları müctehid olmaktan çıkartmıyorsa, aynı şekilde İmam el-Buhari’nin fıkıh anlamında farklı bir metodu benimsemesi ve benimsediği bu metod çizgisinde hareket etmesi de onu müçtehit ve fakih olmaktan çıkartmayacaktır.

Ayrıca yukarıda da belirttiğimiz üzere onun bir takım müçtehitlere atfen Sahihinin takriben yirmi beş yerinde kullandığı “Bazı insanlar dedi ki” şeklindeki itiraz cümlesi de kendisinin fıkıh ilminden içtihat seviyesinde nasipdar olduğunun müstakil bir ispatıdır. Artık bütün bunlardan sonra mezhep taassubu yahut bilmemek gibi bir takım sebeplerden dolayı gün yüzünden aşikar olan bu gerçeği iptal etmek, olan bir şeyin inkarının onun mevcudiyetine zarar vermeyeceği şeklindeki kaziyye-i müselleme ile bertaraf edilebilir. Vesselam…


Ömer Faruk KORKMAZ   


DİPNOTLAR

[1] Bu konuyla alakalı İmam Buhari’nin “Maklubu’s-Sened” halindeki yüze yakın hadisi, kendisine imtihan kasdıyla yöneltenlere karşı, her bir hadisin senedini ait olduğu metne nasıl bitiştirdiği ve bu hadiseyle de hadis ilmindeki üstün isti’dadını ne şekiilde ispat ettiğini okumak için bkz. Bedru’ddin ez-Zerkeşi, en-Nüket ala Mukaddimeti İbnu’s-Salah, 2/303 Edvau’s-Selef Riyad 1998 B.1
[2] Abdu’l-Fettah Ebu Gudde, Keşfu’l-İltibas Mukaddimesi, s.5 vd., M. Matbuati’l-İslamiyye, Halep, 1993, B.1
[3] İmam Buhari “Sahih”inde 25’e yakın yerde “قال بعض الناس” şeklinde müphem bir ifade kulanmaktadır. Kimileri bu ifadeyi İmam Ebu Hanife’ye tevcih etmekteyse de, Buhari’nin bu ifadeyi kullanmış olduğu bazı yerlerde Ebu Hanife’yle muvafık düşmesi gerekçesiyle bu ifadelerin tamamındaki maksut kişinin İmam Ebu Hanife olduğunu söylemek  en azından ona yapılacak olan bir haksızlıktır. Ki Aynî,bazı yerlerde (örn. 9/143)bunlara cevap vermektedir. Ayrıca bu konu hakkında müstakil olarak Abdü’l-Gani el-Ğuneymi tarafından “Keşfu’l-İltibas amma evredehu’l-İmamu’l-Buhari alâ Ba’zi’n-Nas” diye bir eser kaleme alınmıştır. M. Matbuati’l-İslamiyye, Halep, 1993, B.1
[4] Buharî’ nin bu konudaki adeti için bkz. Abdülhak Abdülhâdi, Âdâtu’l-İmami’l-Buhârî, s. 71-73 2007, B.I
[5]  Nurettin Itr, Menhecu’n-Nakd, s. 253, Daru’l-Fikr, Dimeşk-Suriye 1988 B.3
[6] Hatta İbnu’s-Sübki,  İmam Buhari’nin “ez-Za’ferani, Ebu Sevr, Kerabisi’den işitmesi sebebiyle onu “Tabakatu’ş-Şafiiyye”sinde zikretmektedir. Diğer bazıları hocalarından birisinin A. İbn Hanbel olması gerekçesiyle onu Hanbeli sayarken, Hanefiler de İshak b. Rahuye’nin  sahih’i toplamasını ona işaret etmesini gerekçe göstererek Buhari’yi Hanefi saymaktadırlar. Bkz. Abdu’l-Mecid Haşim, el-İmamu’l-Buhari Muhaddisen ve Fakihen, s. 167
[7]  Muhammed Bedr Alem, Feyzul Barî Takdimesi  s.58, -Ebu Gudde, s. 9- 10
[8] Kitab(Kur’an)’a sarılma kitabı…
[9] Es-Sahih, Kitabu’l-İ’tisam bi’l-Kitab ve’s-sünne 96 No: 7268
[10] Es-Sahih, Kitabu’l-İ’tisam bi’l-Kitab ve’s-sünne 96 No: 7269
[11] Es-Sahih, Kitabu’l-İ’tisam bi’l-Kitab ve’s-sünne 96  No:7271
[12] Kuran, Furkan 74
[13] Es-Sahih, Kitabu’l-İ’tisam bi’l-Kitab ve’s-Sünne, Babu’l-İktida bi sünen-i Resulillah 2 No: 6847 vd..
[14] Kur’an, Tevbe 122 (Elmalılı ilgili ayet-i kerime…)
[15] Kur’an, Hucurat, 9
[16] Es-Sahih, Kitabu’t-Temenni 98, Babu ma cae fi icazeti haberi’l-Vahid 10,
[17] Es-Sahih a.y. (devamı)
[18] Es-Sahih, Kitabu’l-Enbiya 64, Babu kavlillah ve lekad erselna nuhen.. 4”
[19] Es-Sahih, Kitabu’l-Feraiz, Babu mirasi’l-Ced nea’l-eb 8,
[20] Es-Sahih,Kitabu’l-İlim, Babu Ta’limi’r-recul emetehu ve ehlehu 31 No: 97
[21] Bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 1/90 Daru’l-Marife, Beyrut-Lübnan
[22] Es-Sahih, Kitabu’l-İ’tisam bi’l-Kitab ve’s-Sünne, No: 7307
[23] Abdü’l-Kahir Muhammet Ahmed, Fıkhu’l-İmami’l-Buhari,  Camiatu Ümmi’l-Kura, 1995