Evrim ve Mahiyet

İslam inancına göre ‘zirve varlık’[1] olan insanın, nasıl aratıldığı sadece müminlerin değil teist, ateist bütün insanlığın merakı olmuştur.[2] Evrim teorisi bu sorunun biyolojik çabalarla cevabını sunmaya çalışan bir kuram olarak özellikle son dönemde hayli teveccüh görmüştür. Fakat insanlar tarafından hem evrim teorisinin ne olduğu hem de İslami açıdan makul olup olmadığı tam manasıyla bilinmediği görülmektedir. Evrim teorisi kabaca: “ Bütün canlıların birkaç milyar yıl önce oluşmuş tek hücreli bir atanın soyu olduğu kabulüdür. Bu ortak atanın soyları boyunca ortaya çıkan ve aktarılan değişimler, bütün canlılığın açıklaması olarak kabul edilir ve bu değişikliklerin sebebi genlerdeki mutasyonlarla, dünya ortamına uygun canlıların hayatta kalıp diğerlerinin elenmesiyse ‘doğal seleksiyon’ mekanizmasıyla açıklanır.”[3] Bu çaba maddeci bir okuma metodu ile yalnızca maddeden ibaret olmayan canlılığı anlama ve tanımlama gayretidir. İnsan, maddi bir varlıktır fakat maddi olmayan kabullerin ve varlıklarında ihata ettiği bir varlıktır. “Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar…”[4]

Biz varlığı yalnız maddi buudlarıyla değil bütün veçheleriyle kabul ederiz. “Cisim, nicelik bakımından (en az) iki parçaya, kavram olarak madde ve sûrete, onu başka cisimlerden ayıran ve kesinlikle kendine özgü niteliklere bölünen bir bileşik olmak durumundadır; aksi halde cisimlikte bütün cisimler eşit olur.[5] dolayısıyla “Eşyanın hakikatlerini bilmek, gerek mahiyetlerini tasavvur gerekse kendilerini ve hallerini tasdik itibarıyladır.[6] Yani varlığın mahiyet ve hakikat suretiyle iki yönü onun bütününü teşekkül eder. Mahiyet ‘ma hüve’ yani ‘o nedir’ sualinin cevabını oluşturan şey. Klasik tanımla ‘bir şeyi bir şey yapan o şey’ onun mahiyetidir fakat mahiyet kavramı daha çok emr-i makul yani eşyanın zihni özü manasında kullanılır.[7] Meramımızı daha sarih anlatan başka bir tanımla mahiyet: “Her şeyin, kendine ait bir hakikatinin olup, o şeyin bununla hüviyet kazanmasıdır.”[8] İnsanın mahiyetini hatta bütün varlığın mahiyetini tefekküre dâhil etmeden ‘evrim teorisinin’ anlaşılabilmesi mümkün değildir. Çünkü mahiyeti ve hakikati (hariçte karşılığı) olmayan bir varlık düşünülemez.[9]

Evrim teorisi ve mahiyet münasebetine girmeden evvel evrimle ilgili çerçeveyi biraz daha netleştirmek gerekmektedir. Evrimi tanımlama ve anlama problemi bulunduğu muhakkak. Evrimi türler, cinsler arası tekâmül olarak anlayanlar veyahut yaratılışta bir sürecin işlemesi olarak anlayanlar olarak iki grup mevcut. Evrim teorisine bir cinsin yine kendi cinsi içerisinde kalmakla beraber bir süreç içerisinde vücut bulup ‘kümûn teorisi’ gibi bir yaratılış kabulüne kaymadan nihayet kazanması olarak kabul edenlere herhangi bir itirazımız bulunmamaktadır. Fakat evrimin, türlerin müspet manada inkılâbı olarak tasavvur ve tasdik edilmesi bir takım problemlere gebedir. Evrim teorisi ve inanç eksenli tartışmalarda cevabı kısa yoldan: “Her zerreye hâkim olan bir Allah’a inanılıyorsa, zaten esen rüzgârdan titreşen her bir moleküle kadar her şey her an yaratılmaktadır. Varsa, biyolojik evrimde ayrı değildir.[10] veya “Evrim teorisinin yanlışlanması, ‘Tanrısal yaratış’ dışında bir alternatif bırakmadığı için Tanrı’nın varlığını ispatladığı söylenebilir. Ama evrim teorisinin doğrulanmasının, Tanrının varlığını yanlışladığını söylemek mümkün değildir. Çünkü birçok kişinin kabul ettiği gibi pekâlâ Tanrı’nın yarattığı bir evrimde mümkündür.”[11] gibi ifadeleri ile cevap vermeye çalışmak, amiyane tabirle –olsa da olur olmasa da olur- biz kurgumuzla her teoriyi kendi savımıza zarar vermeyecek bir düzleme çekebiliriz demektir. Fakat bu tarz cevaplar evrim teorisinin olup olmadığı ve İslam’ın kaynakları ile mutabık olup olmadığı konusunda bir hüccet teşkil etmemektedir.

Öncelikle “Kâinatta hiçbir cins, nev’iyetini aşamaz. Öz nev’iyeti içinde sürekli terakki eder ama başka bir nev’iyete geçemez.[12] Çünkü cins içerisinde tekâmül mahiyeti değiştirmez fakat nev’iyetin değişimi mahiyetin değişimi kabulünü de gerektirir. Bir ‘şeyin’ mahiyetinin, şuurlu ve yetkin bir dış müdahale olmaksızın değişimi mümkün değil, muhaldir. Varlığın özü itibariyle kadim olduğunu kabul eden[13] materyalist felsefelere göre dahi –kendi kabullerinde istisnai bir alan açmadıkları sürece– mümkün kabul edilemez. Çünkü varlığın mevcut ve var olması mahiyetiyle beraberdir ve ‘madde’ zorunlu varlık olarak kabul edildiğinde onun o mahiyet ile zorunlu varlık olduğu da apriori olarak kabul edilmiş demektir. Lakin nev’iyetin değişimi bu zorunlu kabulün dışında bir halin tasavvuru ve tasdiki olduğundan fasit duruma düşer. Burada yaratıcının varlığını ispat için kullanılan “imkân deliline[14] benzer bir durum belirdiği görülmektedir. Yani bir ‘şeyin’ nev’iyetinin değişebileceğini bilfiil olarak kabul etmek o şeyin mahiyetinin de değişeceğini/değişebildiğini kabul etmeyi gerekli kılar ki bu zorunlu varlık için değil bilfiil, bilkuvve olarak dahi muhaldir. Dolayısıyla ‘şeydeki’ bu değişimi evrimci teoriler ile nev’iyet değişimi olarak telakki etmek için bile, değişme imkânına, kudretine ve iradesine haiz bulunan ‘değiştiriciyi’ kabul etmeyi mecbur kılar. Anlaşılmaktadır ki evrimle ilgili bir kabul için mahiyet tasavvurunu da dikkate aldığımızda en rasyonel cevabın teist bir düşünce içerisinde bulunacağıdır.

İslam veçhesinden ise durum daha sarihtir. “Bir şeye mahiyeti sonradan verilmez. O şeyin ve mahiyetinin birlikte meydana gelmesi için iş yapılır.[15] Yani Allah, nev’iyet değişimi kabulü için –ister müspet ister menfi yönde– mahiyeti ve değişimi yaratandır. “Kün fe yekûn[16] ilahi beyanı bir yönüyle bu hakikate tekabül eder. Misal; “İçinizden cumartesi istirahat günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Biz onlara: «Sefil maymunlar olun!» dedik.”[17] ayetinde geçen ‘maymunlar olun’ beyanının manasını literal olarak kabul edip izah edenleri dikkate aldığımızda –ki bu olayı destekleyen hadislerde mevcuttur[18]– irade mahiyet ilişkisi daha net belirmektedir. Nitekim Elmalılı; “Tefsircilerin pek çoğu, ayetin lafzına ve dış yüzüne nazaran tam ve gerçek mesih –suret değişikliği- olduğunu söylemişlerdir.[19] ifadeleri ile nev’iyet değişiminin Allah’ın iradesi ile mümkün olduğu/olabileceğini beyan etmiştir.

Dipnotlar:

[1] Bakara – 30, En’am – 165
[2] Mert, Muhit – İnsan nedir, Syf. 9
[3] Taslaman, Caner – Evrim teorisi, Felsefe ve Tanrı, syf. 12; Gish, Duan T. – Fosiller ve evrim, trc. Adem Tatlı, syf 38; Aydın, Hüseyin – Yaratılış ve gayelilik, syf. 92
[4] Enbiya – 49
[5] İmam Gazali – Tehafütü’l-felasife, trc. Mahmut Kaya, syf. 252
[6] Taftazani – Şerhü’l-Akaid, trc. Talha, Hakan, Alp, syf. 74
[7] Taftazani – a.g.e, syf. 72
[8] Kadı Beyzavî – Tavâli’u’l-envâr, trc. İlyas Çelebi, syf. 58
[9] İmam Gazali –a.g.e, syf. 248
[10] Canan, Sinan – Kimsenin bilemeyeceği şeyler, syf. 141
[11] Taslaman, Caner – a.g.e., syf. 293
[12] Kısakürek, Necip Fazıl – Dünya bir inkılâp bekliyor, syf. 13
[13] Bolay, Süleyman Hayri – Aristo Metafiziği ile Gazali Metafiziğinin Karşılaştırılması, Syf. 40-46; Aydın, Hüseyin – a.g.e, syf. 54
[14] Kılıç, Fatih Muhammed – İbn Sina’nın kelamcıların hudûs görüşüne yönelttiği eleştiriler, Divan dergisi, c. 15, s. 28, syf. 130
[15] Mirzabeyoğlu, Salih – Madde nedir?, syf. 10
[16] Yasin – 82, Nahl – 40, Meryem – 35 vb. ayetlerde olmak üzere Kur’an da sekiz yerde geçmektedir.
[17] Bakara – 65
[18] Buharî
[19] Yazır, M. Hamdi – Hak dini Kur’an dili tefsiri, c. 1, syf. 385

Melikşah Sezen
Muhasebe ve Finansman öğrt. ile İlahiyat fakülteleri okudu. Bunun haricinde muhtelif hocalardan akaid, kelam ve mantık dersleri aldı.