“Batılın Kudreti” ya da “Bizim Eksiğimiz”

 

Hadis-i Şerif şerh geleneğinde Efendimiz (s.a.v)’in geleceğe dair buyurduklarını izah ederken, şerhin yapıldığı döneme kadar Efendimiz (s.a.v) tarafından işaret edilen olaylar meydana gelmişse, müellif o olaylarla Hadis-i Şerif arasındaki ilişkiyi kurarak, hem işin mucize boyutunu hem de meseleye olması gerektiği şekilde ilmî bakışı okuyucuya sunar. Efendimiz (s.a.v) tarafından işaret edilen ve gayba dair malumat içeren bu Hadis-i Şerifler arasında şüphesiz ki ilmî ve itikâdî bid’atlerin konu edildiği rivayetlerin sayısı da az değildir.

Efendimiz (s.a.v)’in ahirete irtihalinden günümüze kadar geçen yüzyıllar içerisinde nice batıl fırkalar türedi, nice sapkınlıklar hâkim oldu zihinlerde. Bunların arasında Efendimiz (s.a.v)’in işaret buyurduğu vakıalar olduğu gibi, Efendimiz (s.a.v)’in işaret buyurmasına rağmen henüz vuku bulmamış ya da içinde olduğumuz zaman dilimine tekabül edenleri de var şüphesiz.

Bundan önce telif edilen şerh külliyatlarında ilgili rivayetler o zamana kadar yaşanmış olaylar muvacehesinde şerh edilmişti.  Şüphesiz ki, tarih ilminden haberdar yetkin bir muhaddis, aynı eserleri bugün şerhe kalkışacak olsa, birçok Hadis-i Şerif’in yakında dönemde meydana gelmiş olaylara taalluk ettiğini söyleyebilir, önceki müelliflerle mutabık ya da ilave fikir beyan edebilir. Zaten ahir zamana dair rivayetlerin birçoğunu daha net çerçevelerle izah etmek ancak bugün mümkün olmuştur. Kadim şerhlerde “bugün böyle şeylere rastlanmamaktadır” denilerek, önceden yaşanmış ancak o gün mevcut olmayan ya da o vakte kadar hiç yaşanmamış olaylar işaret edilmektedir.

Efendimiz (s.a.v)’in, fuhşun açıktan yapılması, zamanın birbirine yaklaşması,[1] Herc’in (öldürme) çoğalması, katilin neden öldürüp ve maktülün neden öldüğünü bilmemesi,[2]  gibi gaybi haberleri gerçekten de bugün daha iyi anlaşabilmektedir.

Bugün çok daha net şekilde anladığımız bir takım gaybî haberler, kıyamet öncesi ehl-i bid’atın tavrını ortaya koymaktadır. Ahmed b. Hambel’in Müsned’inde İbn Abbas (r.a)’ın yaptığı bir nakilde Hz. Ömer (r.a) şöyle buyurmaktadır:

“… Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal’ı, kabir azabını ve (günahkâr) bazı (mümin) kimselerin cehennemde (bir süre azap görüp) karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar.”

Rivayetin sonundan yaptığım bu iktibas, Hz. Ömer (r.a)’ın kendinden bilmesi mümkün olmayan bir takım bilgiler içermektedir.  Hadis usulünde, sahabilerin, kendi kendilerine bilmeleri mümkün olmayan sözleri olduğunda, mesele özellikle İslamî ilimlere taalluk ediyorsa onu Efendimiz (s.a.v)’den duymuş olduklarına hükmedilir. Yani sahabi, “Efendimiz (s.a.v) buyurdu ki…”  kısmını söylemeksizin, O’ndan (s.a.v) bir nakil yapmıştır.[3]

Hz. Ömer’den yapılan bu rivayetin işaret ettiği zamanı yaşıyor oluşumuzda şüphe yok. Recm de, Deccal da, Mehdî’de, kabir azabı da inkâr ediliyor.

Peki, Efendimiz (s.a.v)’in haber vermiş, ikaz etmiş olmasına rağmen ahir zamanda batılın sesinin bu kadar gür çıkıyor olmasına dair söyleyecek hiçbir şeyimiz yok mu?

Tarih boyunca batıl mezheplerin sesinin Hakkı söyleyenlerin sesinden çok çıktığı dönemler yaşanmıştır muhakkak.  Ancak kabul edelim, mevzubahis dönemlerin hiçbirinde Müslüman bid’at söylem sahipleri bugün olduğu kadar benimsenmemiş, hep hak yolun dışında olduklarına inanılmış, onların sapkın olduklarının bilincinde bir hayat sürülmüştür.  Yani günümüzde o dönemlere nispetle çok daha karmaşık ve anlamlandırılamaz bir hâl yaşıyoruz.

Modern zamanlarda bu karmaşayı yaşayan akl-ı başında her Müslümanın kendisine sorması gereken soru da tam olarak burası! Bununla birlikte şu hakikati de katiyetle bilmek icab ediyor: Sapkın kişi ve akımların hiçbirisi ilmî miras bakımında Ehl-i Sünnet ile boy ölçüşebilecek durumda değildir. Müktesebata vukufiyet ve hakikate yakınlık açısından hiçbirisi Ehl-i Sünnet omurga gibi olamazlar.  Onların en büyük silahları propaganda kabiliyetleri. Bid’atlerin propagandasını etkin bir şekilde yapabilme imkân ve gayretleri onlara itibar kazandırıyor.

Şimdi okları kendimize çevirip soralım:  Bizim eksiğimiz ne?


Dipnotlar:

[1] “Zamanın yaklaşması” ifadesinden ulema farklı şeyler anlamışlardır. Örneğin İbn Hacer bu ifadeden kıyamete yakın zamanda zamanın bereketsizliğini, günlerin ve gecelerin hızla geçip gittiğinin murad edildiğini söyler.  Nitekim bu anlamı destekleyecek başka rivayetler de mevcuttur.  Bir başka yoruma göre ise, teknolojinin gelişmesi ile uzun zamanda yapılacak bir işin ya da yolculuğun çok daha hızlı yapılabileceği bir zamanı işaret edilmiştir. En doğrusunu Allah bilir.

[2] Bu rivayet ahir zaman fitnesini işaret eden rivayetlerdendir. Gerçekten de yalnızca ülkemiz ve yakın coğrafyamız  ele alınacak olsa bile, 1980 öncesi ülkede meydana gelen sağ-sol kavgalarında kimin neden öldürüp diğerinin neden öldüğünü bilmediği aşikârdır. İçinde bulunduğumuz şu günlerde meydana gelen terör eylemlerinde hayatını kaybedenlerin neden öldüğünü bildiğini söyleyebilir miyiz? Peki, öldürenlerin ne kadarı neden öldürdüğünün şuurunda?

Bu bağlamda yine Nebevî bir haber geliyor hatırımıza; Sahabe’nin bu öldürme olaylarının artması zamanında aklımız başımızda olacak mı diye sorması üzerine “Kıt akıllı insanlar onların aklını çelecek.” buyurması. (İbn Mace, Fiten)

[3] Merfû hükmünde maktu hadis için hadis usulü kitaplarına bakılabilir.  Hatta bazı âlimlerin, tabiinden kimselerin kıyamet alametlerine dair sözlerinin de yine merfu hükmünde olduğu bazı hadis usulü kitaplarında mevcuttur.

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...