91. Yıldönümünde Şeyh Said Vak’ası ve Gizlenen Hakikat

Aslen Seyyid olup Nakşibendî Tarîkatinin Hâlidiyye koluna mensuptur. Günümüzde Elazığ İl’imizin sınırları içerisinde yer alan Palu İlçesine nispetle, Palevî nisbesiyle anılmıştır. Tarîkat nispeti, Mahmud Fevzi PalevîSeyyid Ali es-Sebdî Palevî Diyarbekrî yoluyla Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’ne (Kuddise Sirruhum) ulaşır. Tanıyanların şahitliğine göre, fâzıl, âlim ve âbid bir zât idi.

Bundan tam 91 sene öncedir ve takvimler 29 Haziran 1925 tarihini göstermektedir. Adaletsizliği, mezâlimi tarihe geçmiş mahkeme o gün, 47 kişinin idamına hükmetmiş ve infazlar ertesi gün gerçekleştirilmiştir.

O dönemin konjonktürünü çözümlemek hayli zordur. Memleket topyekûn bir kurtuluş mücadelesi vermiş ve bu büyük mücadelenin sonunda elde edilen zaferlerle düzlüğe çıkılmıştır. Topraklar işgal edildiğinde kanaat önderleri, birer komutan edasıyla tabiileri ile birlikte işgalci güçlerle çarpışmış ve düşmanı geri püskürtmeyi başarmışlardır.

Milli Mücadele sonucunda yeni bir yapı teşekkül etmiş, ülkede hemen her alanda köklü değişiklikler gerçekleştirilmiş, bunlara karşı çıkanlar ise birtakım bahanelerle idama kadar giden hukuksuz yargılamalara maruz bırakılmışlardır. Milli Mücadele kahramanları bu süreçte, mevki ve makamları işgal etmiş, dünyasını ve ahiretini berbat eden müflislerin eliyle işbirlikçilikten ihanete kadar en ağır suçlamalarla karşı karşıya bırakılmışlardır. Aslı astarı olmayan bir dizi suçlama söz konusu edilmiştir. Açılan bohçaya yerli yersiz her şeyin atıldığı gibi, ortada ne kadar suç ve itham varsa dosyalara hepsi boca edilmiştir.

Tarihin belli bir kesitinde vuku bulmuş olan hadise genel itibariyle böyle gelişmiştir fakat bu kesitin aktarımı büyük bir çarpıtmayla karşı karşıya kalmıştır. Anlatılan ve öğretilen tarihi hadiselerin önemli bir kısmı, olduğundan tamamen farklı sunulmuştur. Bu farklı sunum, resmî ideolojiye dayalı olarak, okullarda okutulmak üzere resmî bir tarihe dönüştürülmüştür. Dönemin Başbakanı’nın dahi itiraflarına mukabil, Şeyh Said hadisesinin asabiyeye yönelik bir isyan olduğu iddiasında hâlâ ısrar edilmektedir.

Hakikat dili, Şeyh Said’in, Milli Mücadele sonrası İslâm aleyhine gerçekleştirilmiş olan inkılaplara, hilâfetin kaldırılmasına, tevhîd-i tedrisât ile İslâmî eğitimin ortadan kaldırılmasına karşı harekete geçtiğini, kıyâmının din davasına yönelik bir kıyam olduğunu ifade etmektedir. İslâm toprağı olan bir beldenin küfür istilasına maruz kaldığında bu durumdan arındırılıp yeniden İslâm diyarına dönüştürülmesi ve zalim sultasının ortadan kaldırılması için çalışılması farzdır. Bu farziyet de birtakım hükümlere bağlıdır. Müslümanların, bu dönüşümü sağlayabilecek imkân ve güce sahip olmaları bu farziyetin tahakkuk şartlarındandır. Şeyh Said ve beraberindekilerin başarısızlıkla sonuçlanan bu kıyamı, Müslümanların o dönemde böyle bir güce sahip olmadıklarının tescili olarak, diğer Müslümanların bu noktadaki mesuliyetini de kaldırmış, iskât etmiş olmaktadır. Şeyh Said ve beraberindekilerin kıyâmını bu şekilde değerlendirmek, tarihe olan sadakate ve vicdani ölçülere en uygun tavır olacaktır.

Şeyh Said ve beraberindekilerin kıyâmının, zikretmiş olduğumuz minvalde gerçekleştiğine dair vesikalar pek çoktur. Tarih hakkıyla muhakeme edildiğinde, Şeyh Said ve beraberindekilerin davası, inkâr edilemeyecek bir açıklıkta ortaya dökülmüş olacaktır.

Gerçekler ortaya hiç çıkmayacakmışçasına pervasızca gerçekleştirilen bu zulüm ve haksızlıklar, hak ettiği karşılığı elbette bir gün bulacaktır. Unutmamalıdır ki; gerçeğin, günün birinde mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü(!) bir huyu vardır. Hâlâ kapalı olan İstiklâl Mahkemesi tutanakları açıklanıp da bu memleket gerçek tarihiyle yüzleştiğinde, her şey olanca çıplaklığıyla ortaya çıkacak ve adalet geç de olsa tecelli edecektir.

Yücel Karakoç
Musellem.net yazarı, yazı işleri...