Tabutuna Haciz Konulan Osmanlı Sultanı

Tek suçu Osmanlı Hanedanı’ndan olmak olan 164 kişi 3 Mart 1924 de çıkan yasa ile vatandaşlık haklarını yitirmiş, kadınlar için 10 gün, erkekler için 3 günlük süre zarfında vatanlarını terk etmeleri zorunlu kılınmıştı. Göç etmek zorunda kalan herbir hanedan üyesi ömürleri boyunca çeşitli sıkıntılar çektiler. Açlıktan ölecek hale gelenler, intihar edenler, oradan oraya göç ederek hayatına devam etmeye çalışanlar, sıkıntılarından dolayı kızlarını yaşlı taliplerle evlendirmek zorunda kalanlar, çeşitli zor mesleklerde çalışanlar… bunlardan bir kısmını ifade ediyor.

Bunlardan birisi vardır ki Sarayı ve Sultan olma ünvanını bırakıp gitmek zorunda kalmıştı. Son Osmanlı padişahı Sultan Vahdeddin.

VI. Mehmed Vahdeddin, 17 Kasım 1922’de İngiliz Zırhlısı “Malaya”ya binerek ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. İçinde bulunduğu durum, sonunun hiçde aydınlık olmadığını gösteriyor, canına kastedileceği haberleri kulaktan kulağa dolaşıyordu. Sultan Vahdeddin vatanını terk ederken yanına tek devlet malı almaksızın, makbuzlarla istediği tüm hazine eşyalarını teslim etti. Türkiye’den ayrılırken yanında şahsi parasından nakit olarak sadece elli bin Türk Lirası vardı.

Sultan Vahdeddin İngiliz Zırhlısı ile önce Malta’ya gitti. Oradan çeşitli davetler aldı ve Hicaz, Cenova duraklarının ardından İtalya’nın San Remo kasabasına yerleşti.

Resim: Vahdettin yanında Mehmet Ertuğrul Efendi ile Zeki Bey ile Malta’ya çıkarken.

Vahdeddin‘in çile yılları başlıyordu. Yüzlerce yıl, cihana hükmetmiş bir hanedanın sultanı, kaçmak zorunda kalmıştı. Ülkede kalan diğer aile halkını da yanına getirtmişti. Kadınefendiler, kadınefendilerin nedimeleri, sultan hanımlar, bakıcıları, günlük işler ile ilgilenen hizmetçiler derken onlarca kişiden oluşan bir aileye bakmak, onların masraflarını karşılamak icap ediyordu. Herhangi bir gelir de yoktu.

Öncelikle çeşitli değerli eşyalar satıldı. Kadınefendiler, sultan hanımlar şahsi pırlantalarını sattılar. Bu mücevherlerin satılması sırasında talihsiz bir husus da ortaya çıkmış oldu. Sultan Vahdeddin’in kendi elleri ile taşlarını sökerek satmak istediği madalyaları da dahil olmak üzere mücevherlerin ekserisi sahteydi. Bunca yıl saray kuyumcuları hanedan üyelerini kandırmışlardı. Güvendikleri yegane varlıkları da artık ellerinden gitmişti.

Sultan Vahdeddin‘in sıkıntıları bunlarda bitmeyecekti. Tüm bu yokluk içinde Sultan Vahdettin‘in eski kayın biraderi ve yaveri olan Zeki Bey, San Remo ve Monte Carlo kumarhanelerinde devamlı surette para harcıyordu. Artık o hale gelinmişti ki elde hiç maddi kıymet kalmamış, tüm masraflar borçlanarak yapılıyor olmuştu.

Bu günlerde Vahdeddn‘in ziyaretçileri, ailesine yeni katılanlarda oluyor sıkıntılar iyice artıyordu. Hanedanın sürgünü döneminde Fransa’nın Nice şehrine gitmiş olan Son Halife Abdulmecid Efendi’nin desteği bu zamana kadar kendisini hiç göstermemişti. Hatta Sultan Vahdeddin‘in, hanedanın taşınmazlardan oluşan haklarını almak için başvurmayı düşündüğü mahkemeler için bir şart vardı: tüm üyeler seçilen bir kişiye vekaletini verecekti. Hanedan reisi olarak Sultan Vahdeddin bu girişimde bulunduysa da Halife Abdulmecid, Vahdeddin‘i hanedan reisi olarak görmediğini söyleyerek reddetti.

Sultan Vahdeddin artık yaşlanmıştı. Çeşitli hastalıklar baş gösteriyordu. Zaten devamlı surette sigara içiyor, odasından pek çıkmıyordu. Nice’de kayın pederinin yanında yaşayan Sabiha Sultan‘dan bir haber geldi. Sultan Vahdeddin‘in bir torunu olmuştu. Sultan Vahdeddin kızının bu müjdesini aldıktan ve ” Adı Necla Olsun” dedikten kısa bir süre sonra, akşam yemeğinin hemen ardından vefat etmişti.

Sultan Vahdeddin vefat etmiş, arkasında bıraktığı herkesi hüzne boğmuştu. Lakin yeni sıkıntıları da beraberinde gelmişti. Sultan Vahdettin vefat edene kadar bir umut ve belki bir menfaat beklentisinde olanlar, ona borç vermekten çekinmemişti. Lakin vefat ettiği haberi gelince tüm borçlular kapıya gelmiş ve borçlarının ödenmesini istemişlerdi. Fakat buna imkan yoktu.

Ve olan oldu. Sultan Vahdettin’in tabutuna haciz konuldu. Bakkalından kasabına, manavından hamalına kadar herkes hakkını istiyordu. Ödeme yapılana kadar da tabutun kaldırılmasına izin verilmeyecekti.

Vahdeddin'in tabutu köşkün salonunda bekletiliyor.
Vahdeddin’in tabutu köşkün salonunda bekletiliyor.

Üçüncü kadınefendinin nedimelerinden Afife Rezzemaza‘nın hatıratından anlattıklarına göre bu sıkıntılar içinde dahi Zeki Bey, Sultan Vahdettin için pek pahalı bir tabut yaptırmıştı. Üzerinde “Türklerin hakanı ve İslamlar’ın halifesi cennetmekan Vahidüddin-i Sadis bin Sultan Mecid Han Hazretleri” ibaresi mevcuttu. Yine aynı hatırata göre Sultan Vahdeddin‘in tabutu orada tam bir ay kalacaktır. Bütün köşkte, tüm katlarda artık sıcak havaların da etkisi ile kokan cesedin kokusu hissediliyor, kokudan durmak dahi sıkıntı teşkil ediyordu.

Bir ay kadar sonra , Sabiha Sultan ile Halife Abdulmecid Efendi‘nin gönderdiği bir miktar para ile borçlar ödenmeye başlanmıştı. Sultan Vahdeddin‘in tabutu  arka kapıdan kaçırılarak götürülmek zorunda kalmıştı.

Resim : Sultan Vahdeddin'in tabutu köşkün arka bahçesinden kaçırılırken
Resim : Sultan Vahdeddin’in tabutu köşkün arka bahçesinden kaçırılırken

Sultan Vahdettin‘in tabutu çıkarılmıştı, lâkin nereye gömüleceği merak konusuydu. Aile bir islam beldesi olan Suriye’ye gömülmesi taraftarıydı. O zaman neredeyse hiçbir Müslüman devlet bağımsız değildi. Eski münasebetler sebebiyle Suriye’den bir jest olarak Sultan‘ın oraya gömülmesine müsade olunabilirdi ve öyle de oldu.

Damat Ömer Faruk Efendi cenaze ile birlikte yola koyuldu. Töreni o organize etti. Şam’a götürüldü. Şam’a gelinmişti ancak gömüleceği yer yine merak konusuydu. Bu yer tespit edilinceye dek Sultan Vahdeddin‘in tabutu, dedelerinin yaptırmış olduğu Yavuz Selim Camiinde, üzerine örtülmüş kıymetli kumaşlarla bir süre daha bekletildi.

Sultan Vahdeddin'in tabutu Şam'da Yavuz Selim Camiinde Bekletilirken.
Sultan Vahdeddin’in tabutu Şam’da Yavuz Selim Camiinde Bekletilirken.

Ömer Faruk Efendi kayınpederine en uygun yeri arıyordu. Caminin bahçesinde bir yer kazıldı, talhsizlik yine Vahdeddin‘e denk gelmiş kazıldığı yerden su çıkmıştı. Bir süre caminin avlusu dahil sular altında kaldı. Nihayet Vahdeddin gömüldü. Ömer Faruk Efendi hanımı Sabiha Sultan‘a yazdığı mektupta “O’nun için pek uygun yer bulamadık, gönlüm hiç rahat değil, lâkin yapacak birşey yoktu, mecbur kaldım.” diyecektir.

Sabiha Sultan ve Ömer Faruk Efendi

Şam’lı müslümanlar Vahdeddin için bir türbe yapacaklarını söylemişlerse de bu zamana kadar bu gerçekleşmemiş, bir mermer mezar taşı ile kaplanmıştır. Dedelerinin fethettiği topraklarda, çile dolu hayatının sonunda, ancak bulabildiği o yerde mahzun ve yapayalnızdır Sultan Vahdeddin.

Resim :  Kabri /Şam

Faydalanılan Kaynaklar :

1 – Kadir Mısıroğlu – Bir Mazlum Padişah Sultan Vahdettin

2- Saraydan Sürgüne – Afife Rezzemaza

3 – Son Osmanlılar Belgeseli.

 

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...