Sosyal Medyanın Ahlak Erozyonu ve Halimiz

Bir süre önce çağımızın en büyük imkânı ve dolayısıyla imtihanı olan sosyal medya ile ilgili bir yazı kaleme almıştık. [1]

O yazıdan sonra, yine bu minvalde özellikle gençlerimizin yoğun olarak kullandıkları siteler ve paylaşım platformları ile ilgili gözlemler yaptık.

Bahsettiğimiz yazıda, sosyal medyanın mahremiyet boyutunu işlemiş,  insanların, özellikle inanan kesimin resimlerini bu platformlardan paylaşmalarını eleştirmiştik. Ancak yaptığımız gözlemlerde olayın bu kadar basit kalmadığını hatta boyutlarının çok ciddi noktalara ulaştığını müşahede ettik.

Gördüğümüz şey artık basit bir heves veya gençlik takıntısı değil,  planlı, projeli ciddi kaynaklar harcanarak oluşturulan bu ortamların, bu ülkenin geleceği olan gençlerin umutlarına ve geleceklerine dair ciddi tehditler barındırmakta olduğunu gördük.

Bu platformların en çok kullanılanlarına baktığımız zaman ortak bir nokta dikkatimizi çekiyor. Hemen hepsinin Amerika da kurulmuş ve kurucularının öğrenci ve alt sınıftan birilerinin olması. Bu kuruluşlara genel durumuna kısaca baktığımız zaman şu tabloyu görüyoruz.

Facebook: 2004 yılında Abd de kuruldu. Aylık aktif kullanıcı sayısı 1,4 milyar kişi. Günde 300 milyon fotoğraf paylaşılıyor. 2014 rakamlarına göre yıllık geliri 12.47 milyar dolar.

Youtube: 2005 yılında yine Abd de kuruldu, günde 65 bin adet video yüklenmekte, 7 milyar video izlenmekte. Aktif kullanıcı 1 milyar civarında

Twitter: 2006 yılında Abd de kuruldu, günde 500 milyon twet atılıyor, 300 milyondan fazla kullanıcısı var, 2014 verilerine göre 2 milyar dolar yıllık geliri var.

İnstagram: 2010 yılında Abd de kuruldu, aylık kullanıcı sayısı 300 milyon, günde 70 milyon fotoğraf paylaşılıyor. 2012 yılında facebook tarafından 1 milyar dolara satın alınan firma, 2014 verilerine göre piyasa değeri 35 milyar dolar.

Bu ortamlara bilinçsizce takılan insanlarda gördüğümüz en büyük tehlike, her platforma göre ayrı ayrı şekillenen dünyalarının olması ve kendilerini olduklarından farklı gösterme çabalarının yanında, yalan ve yapmacık hareketler ile ileride tamiri güç kişilik bozuklukları ile karşı karşıya kalmalarıdır.

Materyalist eğitim sistemi ile yetişen, maneviyattan uzak, hesap vereceği bir güne hakiki manada inanmayan, her alanda üretmekten çok tüketen, günü birlik yasamaya alışmış ve aileleri tarafından yeteri kadar denetlenmeyen bir nesil, bu kadar profesyonelce hazırlanmış, ciddi kaynaklar aktarılarak süslenmiş, uyuşturma platformlarından nasıl kurtulabilir ve bu ortamları verimli bir şekilde nasıl kullanabilirler diye üzüntü ile düşünmek zorunda kalıyoruz.

Belli bir yaşın üstündeki insanların pek uğramadığı, özellikle genç kesimin “takıldığı” sanal ortamları incelerken deyim yerindeyse şaşkınlıktan ağzımız açık kaldığı oluyor.

Altı asır İslam’a hizmet etmiş bu milletin evlatları, doksan yılda nasıl bu kadar bozulabiliyor, sahip oldukları değerlere nasıl bu kadar yabancı hale gelebiliyorlar hayretler içerisinde kalıyoruz.

Batının bize şirin gösterdiği bu sanal oyuncaklar, genç nesillerimizin zihinlerini adeta iğfal etmektedir. Çevremizdeki birçok ülkede silahlı işgal yaşanırken bizde ahlaksız ve insafsız bir zihni işgal yaşanıyor. Ne yazık ki nefislerin hoşuna giden bu aletlerle zihinlerine tecavüz edilen bu insanlar, durumun farkında olmadıkları için gönüllü bir asker gibi bu işgale razı oluyorlar.

Sinsi bir tuzakla gençlerimize şirin görünen bu sanal dünyaya girişler artık o kadar kolay ki beş yaşında bir çocuk bile rahatlıkla ulaşabiliyor.

Batının her şeyini taklit etmek gibi bir hastalığımız var. Onlardan esinlenerek ve taklit ederek yerli(!) siteler de yapılıyor, ancak gelin görün ki edep ve hayâ ölçülerinde batılılardan daha aşağı seviyelerde sürünüyorlar.

Yazıyı hazırlamamıza sebep olan orijinali batı da olan yerli (!) bir kısa video uygulaması denk geldi bu süreçte. Mantık şu: herhangi bir konuda bir başlık açılıyor, katılımcılar çektikleri kısa videolar ile bu konudaki düşüncelerini paylaşıyorlar. Tam bir facia. İnsanın başkaları adına utanmasına ne ad veriyorlar bilmiyorum ama ben kendi adıma oradakilerin yerine utandım ve kendilerine acıyarak ıslah olmaları için Rabbime dua ettim.

Yine bu ortamlardan “sözlük” adı altında faaliyet gösteren, büyük çoğunluğu okumuş(!) kesimden olan gençlerin milli ve manevi değerlere karşı laçkalığı, düşmanlığı ve saldırganlığını görünce bir kez daha bu eğitim sistemine öfkelenmekten kendimi alamıyorum.

Bu ortamlara abone olan, beğenen, paylaşan ve zamanlarının çoğunu bu sanal mekânlarda heba eden insan sayısına bakınca işin vahameti karşısında tüyleriniz ürperiyor. Bu ortamların müdavimlerinin belli bir kesimden olmadığını, her kesimden, her düşünceden bin türlü insanın mevcut olduğunu görüyorsunuz ve üzülüyorsunuz

Sosyal Medya’nın zararlarından nasıl korunuruz?

Peki, ne olacak bu insanların hali? Sorunu sadece yazmak eleştirmek çare mi? Elbette hayır. Öncelikle ailelerin bu konuda bilinçlenmesi daha sonra devletin artık bu konuda ciddi adımlar atarak bu ortamların verimli şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla projeler geliştirmesi gerekiyor.

Mevcut sistemde, ilköğretim dördüncü sınıfa kadar çocuklar din dersi görmüyorlar. Dördüncü sınıfta başlayan eğitimin içeriği ve yeterliliği maalesef istediğimiz oranda değil. Altı yaşında okula başlayan bir çocuk, on yaşına kadar eğer ailesi vermezse herhangi bir dini eğitim almıyor. Bu konuda en büyük görev ailelere düşüyor. Mevcut eğitim sistemine güvenerek, çocuk yetiştirmenin neticesi yeni neslin bugün geldiği noktada gözlerimizin önünde duruyor maalesef.

Kanaatimiz odur ki; çocuk eğitimine önce ailede başlar, temel dini bilgilerini ailesinden alarak belli bir şuur ve seviye kazandıktan sonra eğitim sistemine dâhil olursa bu kadar kolay savrulmalar olmaz.

İnsan eğitimi önce aileden başlıyor. Bugün kreşler, anaokulları vb. yerler bu eğitimin destekleyici unsurlarıdır. Aile çocuğunun okulda aldığı eğitimi kontrol etmek ve varsa okulda aldığı zararlı bilgileri hemen doğruları ile ikmal etmek zorundadır. Aksi halde her gün beynine damlatılan zehir zerreleri birikerek ileride ciddi itikadı problemlere yol açacaktır.

Bugün her aile kendisine şu soruları sormak zorundadır. Evlâtlarımız gerçekten bizim evlâdımız olarak mı yetişiyor? Onların şahsiyet ve karakterini hangi çevreler şekillendiriyor? Onların gönüllerinde, ideallerinde, hedeflerinde hangi modeller, hangi şahsiyetler var? Çocuklarımız mı televizyon, internet, bilgisayar ve cep telefonlarını kullanıyor, yoksa bu cihazlar mı evlâtlarımıza kumanda ediyor?[2] Verdiğimiz cevaplar evlatlarımız ve gelecek nesil ile ilgili beklentilerimizin, hayallerimizin de aynası olacak.

Sosyal medya, Sosyal hayata nasıl taşınır?

Çağımız büyük ve helak edici birçok günahın sıradan ve doğal şeylermiş gibi toplumun zihinlerine sokulduğu, ahiretsiz bir dünya anlayışının insanların zihinlerine ve gönüllerine aşılandığı bir hal aldı

Birçok haram, helal ambalajlarla hayatımıza girmekte, rezilce yaşamlar nefsi davranışlar ve sapkın yasayışlar özendirilmekte, bunun karsısında helaller ve güzellikler çirkin gösterilerek ayıplanarak kenara itilmektedir.

Müslüman olarak bize düşen bunca zorluk arasından inancımıza sımsıkı sarılarak şartları ve imkânları kendi lehimize çevirmeye gayret etmek ve yazımızın ana konusu olan yukarıda bahsettiğimiz devasa bütçelerle ve imkânlarla donanmış teknolojik imkânların bilinçli ve verimli bir şekilde İslam adına nasıl kullanırız bunu yolunu bulmaktır.

Bu imkânları kullanmamak, boş bırakmak, birilerinin denetimine terk etmek inancımıza, tarihimize, kültürümüze daha fazla zarar vermekten öteye gitmeyecektir. Bu imkânları bilinçli bir şekilde planlı ve programlı olarak İslam davasına hizmet etme aracı haline nasıl getiririz onu düşünmek zorundayız.

Bunu yaparken öncelikle genç neslin haram ve helal ölçüler içerisinde yetişmesini, nefsi terbiye yolu ile eğitim verilmesi için mücadele etmek, önce ailemizden başlayarak hayatın her anında Allah Teâla’nın emir ve yasaklarını tebliğ görevini yerine getirmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Aksi halde bu karanlık sokaklar birçok insanımızın kaybolmasına sebep olmaya devam ederler.

Cenâb-ı Hak, bizlere hakiki manada bir kulluk hayatı yaşamayı ve ömür sermayemizi razı olacağı en güzel surette kullanabilmeyi ihsan eylesin.


Dipnotlar:

[1] https://www.musellem.net/bir-imkan-ve-imtihan-olarak-sosyal-medya/

[2] Osman Nuri Topbaş Hoca Efendi

Raif Koçak
Yüzakı Dergisi'nde Yazar