Mezhebi Dinleştirmek, Dini Mezhepleştirmek – Ebubekir Sifil

Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı­‘nın İran dö­nü­şü Kut­lu Do­ğum Haf­ta­sı açı­lış prog­ra­mın­da­ki ko­nuş­ma­sın­da kul­lan­dı­ğı bir kı­sım ifa­de­ler İs­la­mî has­sa­si­yet sa­hi­bi ka­mu­oyun­da fark­lı de­ğer­len­dir­me­le­re yol aç­tı. İl­mî so­rum­lu­luk ge­re­ği bu me­se­le hak­kın­da doğ­ru bil­di­ği­mi söy­le­mek du­ru­mun­da­yım. Ön­ce kı­sa­ca ne de­di­ği­ne ba­ka­lım, ar­dın­dan dü­şün­ce­le­ri­mi pay­la­şa­yım:

“Al­la­h’­ın sa­lat ve se­la­mı, efen­di­miz, reh­be­ri­miz, can­lar ca­nı Mu­ham­med Mus­ta­fa­’-nın ve Ehl-i Bey­ti­nin üze­ri­ne ol­sun. Al­la­h’­ın se­la­mı As­hab-ı Ki­ra­m’­ın ve 14 asır­dır tüm in­san­lı­ğı ay­dın­la­tan tüm alim­le­rin, ev­li­ya­la­rın, gö­nül in­san­la­rı­nın üze­ri­ne ol­sun. (…) Bi­zim Sün­nî­lik di­ye bir di­ni­miz yok­tur. Bi­zim Şi­a di­ye bir di­ni­miz yok­tur. Bi­zim tek di­ni­miz İs­la­m’­dır. Mez­he­bi­ni din edin­miş olan­lar­la ba­şı­mız dert­te. (…) DE­AŞ gi­bi te­rör ör­güt­le­ri­nin yol aç­tı­ğı tah­ri­bat İs­lam düş­man­la­rı­nın ça­ba­la­rı­nı da­hi ge­ri­de bı­ra­ka­cak dü­ze­ye ulaş­mış du­rum­da­…”

Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı­‘nın kas­tı bel­li ki, Müs­lü­man­la­rın yek­vü­cut ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni vur­gu­la­mak, dün­ya­da İs­la­m’­ın yan­lış/kö­tü al­gı­lan­ma­sı­na yol aça­cak olu­şum­la­ra dik­kat çek­mek, mez­he­bî ai­di­yet­le­ri di­nî ai­di­yet­le­rin önü­ne ge­çir­me­nin yan­lış­lı­ğı­nı di­le ge­tir­mek, özel­lik­le bu­gü­nün dün­ya­sın­da bir­bi­ri­ne düş­man grup­la­ra bö­lü­nüp bir­bi­riy­le mü­ca­de­le et­me­nin Müs­lü­man­la­ra za­rar­dan baş­ka bir şey ge­tir­me­ye­ce­ği ger­çe­ği­nin al­tı­nı çiz­mek.

Üm­met ara­sın­da iti­ka­dî fır­ka­laş­ma ol­gu­su­nun ta­ri­hi ilk asır­la­ra ka­dar gi­der ve her fır­ka­nın elin­de, ken­di ka­bul­le­ri­ni mut­lak­laş­tı­rır­ken da­yan­dı­ğı de­lil­ler var­dır. Di­n’­in, bu du­ru­mun oluş­tur­du­ğu gö­re­ce­li­li­ğe/iza­fi­li­ğe kur­ban edil­me­si­nin önü­ne geç­mek için bir sı­nır be­lir­le­mek ge­re­kir. Bu sı­nı­rı “za­rû­rât-ı dî­niy­ye­” oluş­tu­rur; “Di­n’­den ol­du­ğu za­ru­ret­le sa­bit olan hu­sus­la­r” ya­ni. Din içi iti­ka­dî ay­rış­ma­la­rın to­le­re edi­le­bi­le­ce­ği alan, bu sı­nı­rın için­de bu­lu­nan alan­dır. Bu sı­nı­rın dı­şı­na ta­şıl­dı­ğı za­man Di­n’­in te­mel sa­bi­te­le­ri ih­lal edil­miş olur ki, hiç­bir din böy­le bir şe­yi onay­la­maz. Onay­lar­sa, sa­bi­te­le­ri­ni/ha­kiy­ye­ti­ni tar­tış­ma­ya biz­zat ken­di eliy­le aç­mış olur.

Esa­sen “fır­ka­laş­ma­” va­kı­asın­da gör­dü­ğü­müz odur ki, Üm­met, hep­si de tar­tış­ma­lı/iza­fî bir kı­sım ge­rek­çe­le­re da­ya­na­rak ken­di ara­sın­da bö­lü­nüp, “meş­ru­iye­t” nok­ta­sın­da bir­bi­rin­den fark­lı ol­ma­yan id­di­alar­la grup­la­ra ay­rıl­mış de­ğil­dir. Va­kı­a şu­dur: Üm­me­t’­in ana göv­de­si Sa­ha­be dö­ne­min­den be­ri var­lı­ğı­nı hep ko­ru­muş, sür­dür­müş­tür. “Fır­ka­laş­ma­”, bu ana göv­de­den za­man için­de şu ve­ya bu ge­rek­çey­le ay­rı­lan­la­rın oluş­tur­du­ğu bir va­kı­adır. Do­la­yı­sıy­la “a­na göv­de­” ile “ay­rı­lan­la­r”­ı ay­nı ke­fe­ye ko­yup ay­nı hi­ta­ba mu­ha­tap et­mek doğ­ru ol­maz.

Hz. Ali (r.a)’ın or­du­sun­day­ken “Ha­kem ola­yı­“na iti­raz­la ken­di­si dı­şın­da­ki bü­tün ta­raf­la­rı tek­fir ede­rek hep­sin­den ay­rı­lan Ha­ri­cî­ler ilk iti­ka­dî ay­rış­ma­nın al­tı­na im­za atan ke­sim ol­du. (Bir sü­re son­ra da ken­di ara­la­rın­da bö­lü­nüp bir­bir­le­ri­ni tek­fir et­ti­ler.)

Bu ay­rış­ma­da Ha­ri­cî­ler mi, yok­sa Üm­me­t’­in ge­ri ka­lan ke­si­mi mi hak­lıy­dı? Bu­gün ar­tık “Ha­ri­cî­li­k” di­ye ak­tü­el bir prob­lem mev­cut ol­ma­dı­ğı için o ya­şa­nan­la­ra “Ha­ri­cî­ler hak­sız­dı­“ teş­hi­si koy­mak­ta te­red­düt et­mi­yo­ruz bel­ki, ama bu ha­di­se­yi tah­lil eder­ken Üm­me­t’­in ge­ri ka­lan ke­si­mi­ni Ha­ri­cî­ler­le ay­nı ke­fe­ye ko­yup “mez­he­bi di­nin önü­ne ge­çir­me­k”­le it­ham et­mek ne ka­dar ger­çek­çi ve hak­ka­ni­yet­li olur?

Ya­hut Ceb­ri­ye­’nin, ku­lun gü­na­hı­nı Al­la­h’­a yük­le­yen-bir kı­sım Eme­vî ida­re­ci­le­ri ta­ra­fın­dan ha­ra­ret­le des­tek­len­miş – gö­rüş­le­ri ko­nu­sun­da bu­gün ra­hat­lık­la be­nim­se­di­ği­miz mah­kûm edi­ci ta­vır ile Cum­hur-u Üm­me­t’­in müs­ta­kim tu­tu­mu­nu ay­nı cüm­le içi­ne yer­leş­ti­rip eti­ket­le­mek ne ka­dar adil olur?.

Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı­‘nın ifa­de­le­ri­ni, kon­jonk­tü­rel ge­liş­me­ler öze­lin­de “si­ya­se­te­n” söy­len­miş söz­ler ola­rak an­la­mak bel­ki müm­kün­dür. An­cak bu söy­le­min – va­kı­ayı yan­sıt­ma­ma­sı bir ya­na- pra­tik­ta IŞİD/DE­AŞ ya da Şi­a’­nın tu­tu­mu­nu de­ğil, Ehl-i Sün­ne­t’­in ai­di­yet bi­lin­ci­ni za­yıf­lat­mak­tan baş­ka bir iş­le­vi ol­ma­ya­ca­ğı açık­tır. Bu ifa­de­le­rin, mil­le­ti ta­rih­sel kök­le­riy­le, “me­de­ni­ye­t” ufuk ve viz­yo­nuy­la ye­ni­den bu­luş­tur­ma yo­lun­da bü­yük me­sa­fe­ler kat et­miş bir ha­re­ke­tin li­de­rin­den su­du­ru­nun an­cak böy­le bir et­ki­si ola­cak­tır.

O met­ni Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı­nın önü­ne ko­yan­lar­dan, böy­le­si has­sas bir me­se­le­de da­ha iyi dü­şü­nül­müş bir me­tin, da­ha bir özen­le se­çil­miş ke­li­me ve ifa­de­ler bek­le­mek hak­kı­mız­dır di­ye dü­şü­nü­yo­rum. O ko­nuş­ma­yı ha­zır­la­yan­lar o söz­le­rin ba­şıy­la so­nu ara­sın­da çe­liş­ki­yi de mi fark ede­me­miş­tir? “Al­la­h’­ın se­la­mı As­hab-ı Ki­ra­m’­ın… üze­ri­ne ol­su­n” cüm­le­si bir ke­sim ba­kı­mın­dan “mez­hep­çi­li­k” yaf­ta­sı­nı hak et­mek için faz­la­sıy­la ye­ter­liy­ken, emi­nim ki Sa­ha­be, Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı için “kır­mı­zı çiz­gi­”dir!

Ne ya­pa­ca­ğız şim­di?

Ebubekir Sifil – Vahdet Gazetesi 14.04.2015 

Editör
Musellem.net editörü...