Kumrulu Mescid Aslına Uygun Olarak Yeniden Yapılıyor

İlim ehli, İstanbul âşıkları, tarihe ve sanat tarihine ilgi duyanlar Fatih’teki ‘Kumrulu Mescid’i iyi bilirler. Atik Ali Mahallesinde Nişanca Caddesi üzerinde bulunan ve Fevzipaşa Caddesi üzerinde ilerlerken ‘Yavuz Selim’ İETT durağını hemen geçtikten sonra Çarşamba tarafında kalan bu mescid, Fatih Sultan Mehmed döneminde inşa edilmiş, İstanbul’un ilk mescidlerinden biridir. Mescidde önemli zâtlar imamlık yapmış, Cumhuriyet’in ilk yılları da dâhil olmak üzere mescidin çevresi ilim ve sohbet ehlinin uğrak yerlerinden biri olmuş, dönem dönem de tekke olarak faaliyet göstermiştir.

kumrulu-mescit-3Mescid, etrafında bulunan kursla birlikte, tarihteki vasfını günümüzde de sürdürürken, geçmişe nazaran daha bilinçli bir şekilde yürütüldüğü söylenilebilecek ‘restitüe’ yani yeniden yapım faaliyetine bağlı olarak geçtiğimiz günlerde yıkıldı. İslâm’ın İzmir’deki sembollerinden biri olan ve aynı adı taşıyan mescidin restorasyonunun ardından Kumrulu Mescid’in de restitüe çalışmalarına başlandı.

Kumrulu Mescid ismini, avlusunda bulunduğu belirtilen çeşmenin ayna taşına işlenmiş olan çift kumru kabartmasından alıyor. Çeşme 20170621_193232günümüze ulaşmamışsa da, bu kabartmanın bulunduğu taş sonradan caminin duvarına yerleştirilerek muhafaza edilmiş. Bazı kaynaklarda bu kabartmanın Bizans döneminden kaldığı belirtilmektedir ki, Osmanlı’da hayvan figürlerinin hoş karşılanmadığı vakıasından hareketle bunun kuvvetli bir ihtimal olduğu ifade edilebilir.

Restitüe sonunda herhâlde çift kumru işlemeli ayna taşı da yapılacak olan çeşmede yer alacaktır. Caminin tarihçesine baktığımızda mescidle beraber çeşmenin yanı sıra zaviye ve medresenin de yer aldığı bilgisi görülmektedir. Yeniden yapım sonunda zannederiz mescid ve çeşmeyle beraber bu yapılar da araziye kazandırılacak, mimar Atik Sinan’ın vakfiyesi ayağa kaldırılacaktır.

Fatih Camii’nin Mimarı Atik Sinan’ın Eseridir

Mescidin aslı, Fatih Camii ve külliyesini inşa etmiş olan Sinaüddin bin Yûsuf tarafından inşa edilmiştir. Caminin vakfiyesi 1464 tarihliyse de, yapım tarihi tam olarak bilinememektedir. İnşa edilen ilk mescidin kâgir (taş duvar) bir yapı olarak dikdörtgen planlı, 150 m2 genişliğinde iç alana sahip, mihrabı çini süslemeli, son cemaat yeri, kürsüsü ve minberi ahşaptan olduğu kaydedilmektedir. Aradan geçen asırlarda çeşitli onarımlar gördükten sonra 1963-1964 senesinde derneğin kısıtlı imkânlarıyla geniş çaplı bir tamirattan geçirilerek hizmete sunulmuştur. Bu tamirat esnasında son cemaat yeri betonarme olarak yapılıp minber ve kürsü, mermer süslenerek duvarları yarıya kadar seramikle kaplanmıştır. Binanın tavanı düz beton, çatısı, üzeri kiremitle örtülü bir şekilde yapılmıştır. 1979 senesinde kalorifer tesisatı döşendiği belirtilen yapı, 19.yy’da yapıldığı belirtilen tek şerefeli taş minaresiyle birlikte şu günlerde yıkık vaziyettedir.[1]

Atik Sinan’ın da Medfûn Bulunduğu Haziresi

20170621_193259İstanbul’daki külliyeler ve camiler, dinî hüviyetlerinin ve hizmetlerinin yanı sıra hazireleriyle de önem taşırlar. Küçük olmasına karşın bilhassa Mimar Atik Sinan’ın medfûn bulunması dolayısıyla Kumrulu Mescid’in avlusunda yer alan hazire de önemli bir haziredir. Dileriz ki restitüenin ardından hem mescid ve medrese aslına uygun yapısı ve özdeşleştiği çeşmesine kavuşur hem de Mimar Atik Sinan ve hazirede yatan diğer tarihî şahsiyetler özledikleri çevre ve müştemilât ile yeniden kucaklaşırlar.

Mimar Atik Sinan ve Akıbeti

İstanbul fethedildiğinde âdeta yıkılmaya yüz tutmuş bir vaziyettedir. Günümüzde Fatih Camii’nin bulunduğu yerde, Ortodoksların önemli merkezi olan Havariyyun kilisesi vardır;[2] fakat yapının durumu pek de iyi değildir. Fethin sembolizasyonu için Ayasofya’nın dönüşümü dışında bir de sıfırdan yapı inşa edilmesi lazımdır ki, bu iş için Atik Sinan, Fatih Sultan Mehmed Hân tarafından çağrılarak buraya Ayasofya’dan daha görkemli bir cami inşa etmekle emrolunur. Fatih Camii tamamlanır ve Osmanlı’nın güzide bir eseri olarak tarihteki yerini alır; fakat ilerleyen asırlardaki semaî ve arızî afetlere dayanamayıp harap olur. Yerine de günümüzdeki hâliyle dimdik duran cami inşa edilir.

Fatih Sultan Mehmed Hân dönemindeki imar faaliyetlerinin başında bulunan şahsiyet olan Mimar Atik Sinan’ın malvarlığını Kumrulu Mescidle beraber etrafında yer alan zaviye ve medreselere bağışladığı belirtilmektedir.

Elleri Kestirildi mi?

Kumrulu Hazire Bazı eserlerde Mimar Atik Sinan’ın ellerinin, Fatih Sultan Mehmed tarafından talimatlara uymadığı gerekçesiyle kestirildiği ve dönemin kudretli kadısı Hızır Bey’in hâkimliğinde mahkemeye başvurup diyet hakkı kazandığına dair bazı anlatımlar yer almaktaysa da, bu anlatımların tarihî tetkik metodu açısından doğrulanabildiğini söylemek zordur. Rumlara göre adı ‘Hristodulos’, bizim kaynaklarımıza göre ise ‘Abdullah’ olduğu belirtilen büyük mimarın mezar taşında ‘şehit’ edildiği kaydedilmektedir.[3] Şehâdetinin ne şekilde gerçekleştiğine dair bilgiler de yine ellerinin kestirilip kesilmediğiyle ilgili bilgiler gibi, net bir veri sunmamaktadır.[4]

Eldeki malumat işbu haliyle, ne Fatih Camii’nin depremde yıkılmakla bu büyük mimarın padişaha karşı haklı çıktığını ispat için kullananları ne de Fatih Sultan Mehmed devrinin adalet yönünden ahvâli için delil olarak kullananları tatmin edebilecek bir seviyededir.

Mezar TasiBu eserler, tarihî özellikleri ve sanat tarihi açısından niteliklerinden daha da öte vakfiye olmaları sebebiyle manevî hukuk açısından son derece mühimdir. Birçok yapı vardır ki çeşitli sebeplerle ortadan kaldırılmış ve yerine yol, köprü yolu ve daha birçok şey yapılarak izi bile bırakılmamıştır. Bir kısmı da vardır ki, halk ve dernekler imkânları nispetinde bu yapılardan bazılarını ayağa kaldırmışlardır; fakat bu yapılar asıl hâllerinden çok uzak bir şekilde yapılmışlardır. Darısı diğer eserlerin başına olsun.


Dipnotlar

[1] Sudi Yenigün, İstanbul’un İncileri Sur İçi Camileri, İstanbul, 2013, İBB Kültür A.Ş. Yayınları, s.299.

[2] Havariyyun Kilisesi ve Fatih Camii’nin ilk hâliyle ilgili detaylı malumat için bkz. Halim Baki Kunter-A. Salim Ülgen, “Fatih Camii”, Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi.

[3] Mimar ile ilgili bilgiler maalesef oldukça kısıtlı. Kısa bir biyografi için bkz. Zeki Sönmez, “Sinân-ı Atîk”, DİA, c.XXXVII, s.228.

[4] Bu konuyla ilgili olarak ‘Tevârih-i Âl-i Osman’ adıyla kaleme alınmış olan ve belli bir müellife ait olan eserlerin yanı sıra, yazarı tam olarak bilinemeyen ve ‘anonim’ olarak nitelendirilen bir eserde detaylı malumat yer almaktadır. Bu eserin Edirne tarihine yönelik ciddî bir eserin sahibi olan Beşir Çelebî’ye nispet edilmesine rağmen bu nispetin doğru olmadığı belirtilmektedir. Belleten dergisinin sayılarından birinde bu konuya dair bir tahkikat yer alıyorsa da, Diyanet İslâm Ansiklopedisinin 11. Cildinin 310. sayfasına  bakılabilir. Kadir Mısıroğlu bu iddiaları tenkitsiz nakledenlerdendir. Bkz. Kadir Mısıroğlu, Osmanlı Tarihi-I, İstanbul, 2013 Sebil Yayınevi, s.524-525 (221. Dipnot.) Kânûnî Sultan Suleyman Hân’ın Mimar Sinan’ı ikaz ederken Atik Sinan’ı hatırlattığına dair birtakım bilgiler onun, Fatih Sultan Mehmed tarafından cezalandırıldığı iddialarını güçlendirmektedir.

Yücel Karakoç
Musellem.net yazarı, yazı işleri...