Doğru Sözlü Dürüst ve Güvenilir Tüccar [Rufekâü’n-Nebî Fi’l-Cenneti] (05)

Musellem Tercüme Projesi
Eser: رفقاء النبي -ص- في الجنة  (Rufekâü’n-Nebî Fi’l-Cenneti)
Eserden Yapılan Tercüme Numarası: 05
Mütercim: Bilal Uslu

Hz. Peygamber (s.a.v)’in Cenneteki Arkadaşları
(Müellif: Ebu Mâlik Adnan B. Abduh B. Ahmed El-Maktarî)

 

4. Doğru Sözlü Dürüst ve Güvenilir Tüccar

 

عَنْ عَبْدِ الله بْنِ عَمْر-رض- قَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم قَالَ

 “اَلتَّاجِرُ الْأمِينُ الصَّدُوقُ الْمُسْلِمُ مَعَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ”

Abdullah b. Amr (ra)’dan nakledildiğine göre Rasülullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.”[1]

 

Kulun, insanların elinde bulunanlara göz dikmemesi ve onlara muhtaç olmaması en büyük meselelerdendir. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.v): “Dünyaya gönül verme (zahid ol) ki Allah seni sevsin. İnsanların elindekine göz dikme ki, insanlar seni sevsin.[2] buyurmaktadır.

Rabbimiz (c.c) birtakım insanları Kuran’ı Kerim’de övmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Öyle erler vardır ki onları ne ticaret, ne alım-satım, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkar onlar.[3] Zira bu insanlar ticaret yapar, alır-satar fakat bu meşguliyetleri onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekatı vermekten alı koyamaz.

Katâde (rhm) der ki: “Bir takım inşalar vardır ki, ticaret yaparlar, alır satarlar fakat Allah’ın hakları söz konusu olunca, ticaret onları bu hakkı eda etmekten alıkoymaz.”

Hz. Rasülullah (s.a.v) buyurur ki: “Salih mal, salih kişi içindir.”[4]

Hafız ibn-i Abdilberr (rhm) şöyle demektedir: “Ehl-i ilme göre kötü mal, Allah’ın rızası göz önünde bulundurulmadan ve helal yolun dışında elde edilen her maldır. Bu hususta bir çok nakil vardır. Ehl-i ilim, mübah olmayan, haram yoldan elde edilen; kazanırken Allah’a isyan edilen ve itaatten uzaklaşılan; günah işlemeye ve Allah’ın gazabını çekmeye yardımcı olan; Allah’ın haklarının (zekat, sadaka gibi) ödenmediği her türlü malın kötü (mezmum) mal ve çirkin kazanç olduğunu söylemişlerdir. Allah (c.c)’nün mübah saydığı yollardan kazanılan; hakların ödendiği, Allah (c.c) yolunda infak edilmekle O’na (c.c) yakınlığa sebep olan mala gelince, işte bu mal güzel maldır, sahibi ise övülmüş kişidir. Bu hususta ulema ittifak etmiştir. Zaten buna ancak Allah’ın emirlerini yasaklarını bilmeyen cahiller muhalefet eder.”[5]

Saîd b. Müseyyeb[6] (rhm), bu konuda şunları söylemektedir: “Borcunu ödeyecek, ırzını ve iffetini koruyacak, zimmetinde bulunanların haklarını gözetecek ve öldüğünde miras bırakacak kadar malı istemeyen kişide hayır yoktur”. Ebû Kılâbe[7], talebesi Eyyub es-Sahtiyânî’ye[8] ticareti tavsiye etmiş ve “Pazarın yolunu tut ve ticaret yap. Zira insanlara muhtaç olmamak kişinin afiyetindendir”. İmam Ahmed b. Hanbel (rhm)’da ticareti tavsiye eder ve “İnsanlara el açmamak, onlara muhtaç olmamak ne güzel bir şeydir!

Sahabe-i kiramdan bir çoğu ticaret yapmak ve bunun için seyahat etmekle bilinirler. Hatta bunların içinde aşere-i mübeşşereden olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Abdurrahman b. Avf, Sad b. Ebi Vakkas (r.anhum) gibi sahabeler de bulunmaktadır.

Dolayısıyla bu nakledilenlerden anlaşılmaktadır ki ticaret, en hayırlı işlerden biridir. Zira Hz. Rasülullah (s.a.v) de hayatından bildiğimiz üzere, Hz. Hatice’nin mallarının ticaretini yapardı. Rabbimiz (c.c) ise şöyle buyurmaktadır: “وَاٰخَرُونَ يَضْرِبُونَ فِي الْاَرْضِ يَبْتَغُونَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِۙ” (…bir kısmınız Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde yol tepecek… -Müzzemmil Suresi 20. ayetten).

İnsanların en kıymetlileri ve en hayırlıları olan Peygamberlere, Sıddıklara ve şehitlere kıyamet gününde dost ve komşu olacak tüccarın, hadis-i şerifteki özelliklerine dikkat etmek gerekir:

1- Güvenilir Olmak:

Emin ve güvenilir olmak, bir tacirin insanlar ile ilişkileri ve muamelelerini güzelleştiren sıfatların en önemlisidir. Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c):

“قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ ”

O iki kızdan biri, “Babacığım, onu ücretle tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olandır” dedi. [9]

Allah (c.c) emanetin ne büyük ve önemli bir şey olduğunu Kelam-ı Kadîm’inde şöyle belirtmektedir:

“ اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ”

Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.[10]

Ebu Hureyre (r.a)’dan nakledilen bir hadis-i şerife göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Sana güvenenin güvenini boşa çıkarma. Sana ihanet edene bile ihanet etme”[11]

Emaneti muhafaza etmek iman alametlerindendir. Bu husustaki gevşeklik ise münafıklık alametidir. Nitekim Hz. Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünde durmaz, kendisine emanet verildiğinde ihanet eder.”[12]

Güvenilir olmak, ticarette başarılı olmayı sağlayan en büyük etkenlerdendir. Güven arttıkça ticaret artar. Güvenilir tüccarı Allah sever, insanlar sever, onların güvenini kazanır ve tanınır. Zamanımızda ehl-i emanet kişiler gittikçe azalmaktadır. Nice insanın namaz kıldığını, zekat verdiğini, hacca gittiğini ve bir çok hayır işi yaptığını fakat bütün bunlara rağmen ticaret ve mal-mülk işlerinde güvenilir olmadığını görüyoruz. Huzeyfe (r.a) bile kendi zamanındaki güvenilir kişilerin azlığından şikayet ederken ya bizim zamanımızda nasıl olsun!!

Huzeyfe b. Yeman (r.a)’dan rivayet edildiğine göre: “Hz. Rasülullah bize iki hadis söylemişti. Bunlardan birinin gerçekleştiğini gördüm. Diğerini de beklemekteyim. Bize: “Şüphesiz ki emanet, insanların kalblerinin ta derinliklerine kök salıp yerleşti. Sonra Kur’an indi. Bu sayede insanlar Kur’an’dan ve sünnetten emaneti öğrendiler.”

Sonra Resûlullah (s.a.v) bize emanetin kalkmasından bahsetti ve şöyle dedi:

“İnsan bir kere uyur ve kalbinden emanet çekilip alınır, ondan belli belirsiz bir iz kalır. Sonra bir kere daha uyur, yine kalbinden emanet alınır; bu defa da ayağının üzerinde yuvarladığın korun bıraktığı iz gibi bir eseri kalır. Sen onu içinde hiçbir şey olmadığı hâlde kabarık görürsün.”

Daha sonra Resûlullah (s.a.v) eline çakıl taşları alarak ayağının üzerinde yuvarladı. Sözlerine de şöyle devam etti:

“Neticede insan o hâle gelir ki, insanlar alışveriş yaparlar da neredeyse emaneti yerine getirecek bir kişi bile kalmaz. Hatta şöyle denilir:

‘Filanoğulları arasında emin bir adam varmış.’ Bir başka kişi hakkında da: ‘Ne kadar cesur, ne kadar zarif, ne kadar akıllı bir kişi.’ denilir. Oysa kalbinde hardal tanesi kadar bile iman yoktur.”

Şüphesiz ki bir zamanlar, sizin hanginizle alışveriş yapacağıma aldırmazdım. Çünkü alışveriş yaptığım kişi Müslümansa, dini kendisini benim hakkımı vermeye yöneltirdi. Şayet Hristiyan veya Yahudi ise, valisi benim hakkımı vermeye onu sevkederdi. Fakat bugün sizden sadece belli birkaç kişiyle alışveriş yapıyorum.”[13]

2- Doğru Sözlü Olmak (Sıdk):

Sıdk, yani doğru sözlü olmak, ticarette berekete sebeptir. Hakîm b. Hizâm (r.a)’dan nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Ayrılmadıkları sürece alım satım yapan iki kişi muhayyerdir, ister alır ister almaz. Ticareti yapanlar (satıcı ve müşteri) şayet doğru sözlü olurlar ve durumu olduğu gibi açıklarlar ise bu ticarette bereket olur. Eğer ayıp gizler veya yalan söylerlerse ticaretlerindeki bereket kaybolur gider”.[14]

İbn-i Mes’ûd (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Rasülullah (s.a.v) buyurmuştur ki: “Sıdka (doğru sözlü olmaya) yapışın, çünkü sıdk, iyiliğe götürür. İyilik ise Cennete götürür. Kişi doğru sözlü olmakta daim olursa Allah katında Sıddıklardan yazılır.”[15]

Doğru sözlü olan, Sıdk ile muamelede daim olan tüccarın yaşadığı çevre karanlık ve şerli bir çevredir. Bu sebeple ona verilen ecir ve mükafat bu derece büyüktür. Zira Ebu Hureyre (r.a)’dan nakledildiğine göre Rasülullah (sav) buyurmuştur ki: “Beldelerin Allah katında en hayırlı yerleri mescitleridir. Allah’ın en çok gazabını çeken yerleri ise çarşılardır”[16].

3- Müslüman Olmak:

Müslüman olmak, amellerin sıhhati ve kabulünün esas şartıdır ve bulunması zaruridir. Dolayısıyla, güvenilir ve doğru sözlü tacir, eğer Hak Din üzere olmazsa ve Hanîf millete tabi değilse durumu Rabbimizin şu ayetlerde bildirdiği gibidir:

“وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً ”

Onların yaptığı her işi ele almış ve onu savrulup giden toz toprak haline getirmiş olacağız.[17]

“وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِق۪يعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْاٰنُ مَٓاءًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْـٔاً وَوَجَدَ اللّٰهَ عِنْدَهُ فَوَفّٰيهُ حِسَابَهُۜ وَاللّٰهُ سَر۪يعُ الْحِسَابِۙ ”

 İnkâr edenlerin yapıp ettikleri, susamış kimsenin geniş düzlüklerde görüp su zannettiği serap gibidir; sonunda gelip ona ulaşınca orada bir şey bulamaz, ama Allah’ı yanında bulur, O da eksiksiz olarak hesabını görüverir. Allah’ın hesabı pek çabuktur.[18]

“وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ”

Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: Eğer Allah’a ortak koşarsan bilmiş ol ki yaptıkların boşa gidecek ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olacaksın.[19]

Amellerin kabul olmasının şartı kişinin şirkten uzak olmasıdır:

“فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَداً”

Her kim rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.[20]

Cennet, müminlerden başkasına haramdır, yasaktır. Cennete ancak iman etmiş olanlar girecektir. Nitekim Rabbimiz azze ve celle buyurur ki:

“اِنَّهُ مَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّٰهُ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوٰيهُ النَّارُۜ وَمَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ اَنْصَارٍ ”

Bilinmeli ki her kim Allah’a ortak koşarsa Allah ona cennet yüzü göstermeyecek ve onun varacağı yer cehennem olacaktır. Zâlimlerin yardımcıları da olmayacaktır.[21]

Kuran-ı Kerim’de bir çok yerde Allah’a ibadet şirkten nehiy ile birlikte zikredilir. Bu ayetlerden biri:

“وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً”

Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.[22]

İbadet, tevhid ile beraber olmadıkça ibadet olmaz. Aynı şekilde iki şart bulunmadıkça ibadet, ibadet sayılmaz: Birincisi, kulluğun sırf Allah için ihlas ile yapılmasıdır. İkincisi ise, Rasülullah (s.a.v)’in sünnetine uygun olarak yapılmasıdır.

Allahım!

Senden faydalı ilim, makbul amel ve tertemiz helal rızık istiyoruz. Kabul eyle! Amîn…

 


[1] Tirmizî, Büyû, 4; İbn-i Mâce, no: 2139.

[2] İbn Mâce, Zühd, 1.

[3] Nur Suresi 24/37.

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, no: 17309; Buharî, Edebü’l-Müfred, no: 299.

[5] İbn-i Abdilberr en-Nemerî (ö. 463/1071), Câmiʿu Beyâni’l-ʿilm* Ve Fażlihî Ve Mâ Yenbaġī Fî Rivâyetihî Ve Hamlihî, C.2, s.11.

[6] Ebû Muhammed Saîd b. el-Müseyyeb (el-Müseyyib) b. Hazn el-Kureşî el-Mahzûmî (ö. 94/713)

Medineli meşhur yedi tâbiîn fakihinden biri.

[7] Ebû Kılâbe Abdullāh b. Zeyd b. Amr el-Cermî (ö. 104/722): Rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer alan çok hadis bilen tabiinden sika bir muhaddistir. Kitaplarının ölümünden sonra talebesi Eyyûb es-Sahtiyânî’ye verilmesini vasiyet etti. Talebesini ticaretle meşgul olmaya teşvik eder ve zenginliğin Allah’ın lutfettiği güzel şeylerden biri olduğunu söylerdi. Bir gün Eyyûb’u kalitesiz hurma alırken gördü ve, “Cenâb-ı Hakk’ın kötü olan her şeyden bereketi kaldırdığını bilmiyor musun?” diye kendisini uyardı. Ebû Kılâbe’nin güzel sözlerinden biri şudur: “Hz. Peygamber’in sünnetinden bahsederken biri çıkıp onu bırak da bize Kur’an’dan söz et diyorsa bil ki o adam sapıtmışın biridir.”

[8] Ebû Bekr Eyyûb b. Ebî Temîme Keysân es-Sahtiyânî (ö. 131/749): 68 (687-88) yılında Basra’da doğdu. Tabiinden fıkıh ve hadis alimi. Ebû Dâvûd, İbn Hanbel’in Eyyûb’u Mâlik’ten üstün tuttuğunu bildirmektedir. Kütüb-i Sitte müelliflerinin hepsi ondan rivayette bulunmuştur. Eyyûb, hadis ve fıkıh alanında bu kadar övgüye mazhar olmasına rağmen hataya düşme korkusuyla hadisten delilini bilmediği hususlarda ictihadda bulunmamıştır. Eyyûb, Ramazan 131’de (Mayıs 749) bir cuma günü Basra’da vebadan öldü.

[9] Kasas 28/26

[10] Ahzab 33/72

[11] Tirmizi, no: 1264.

[12] Buhari, no: 33; Müslim, no: 59.

[13] Buhari, no: 6497; Müslim, no: 143.

[14] Buhari, no: 2108; Müslim, no: 1532.

[15] Müslim, no: 2607.

[16] Müslim, no: 671.

[17] Furkan 25/23

[18] Nur 24/39

[19] Zümer 39/65

[20] Kehf 18/110

[21] Maide 5/72

[22] Nisa 4/36

Bilal Uslu
Müsellem.net yazarı, Müsellem UZEM'de Akâid dersi hocası...