Oruç hem bedensel, hem ruhsal bir ibadettir. Orucun bedensel faydalarına dair daha önce yazmış olduğumuz 2 seri yazıya (buradan) müracaat edebilirsiniz. Ruhsal faydalarına yönelik “Oruç sabrın yarısıdır“[1] hadisi şerifi ile “Sabredenlere mükafatları hesapsız olarak ödenecektir.”[2] ayeti kerimesinden yola çıkılarak vaizlerin ve birçok yönden manevi huzur vermesi sebebiyle psikiyatri alanında uzman isimlerin bir hayli yazısına rastlamak mümkündür. Yine pedagoglar orucun çocuğun yetişkinlikte kazanacağı iyi bir irade gücü için çok büyük bir fırsat olduğunu dile getirmektedir[3].
Oruca adaptasyon aşamasında sinirlilik, baş ağrıları ve sürekli uyuma isteğiyle kişi kendini mutsuz ve aşırı yorgun hissedebilir. Ancak adaptasyon aşaması başarılı bir şekilde atlatıldıktan sonra, tüm sıkıntılar ortadan kalkar. İşte biz bu yazımızda vücudun adaptasyon sürecinde hormonal olarak verdiği cevaplarla oruç tutmanın psikolojik etkilerini irdelemeye çalışacağız inşaAllah.
Ortalama bir insan beyninin 100 milyar hücresi vardır ve toplam vücudumuzun enerjisinin % 22 veya daha fazlasını tüketir. Normalde beyin enerjisini yemeklerden elde ettiğimiz glikozdan (kan şekeri) sağlar. Ayrıca karaciğer ve kaslarda depolanan glikojeni (kan şekeri deposu) parçalayarak da glikozu elde eder. 12-16 saatlik açlığın ardından, insan vücudu, düşük kan şekeri seviyeleri, tükenmiş karaciğer glikojen depoları ve yağ kaynaklı keton cisimlerinin karaciğer üretimi ile karakterize edilen ve beyin için ana enerji kaynağı olarak fizyolojik bir ketoz durumuna girer. Karaciğer ketogenezin birincil bölgesidir, ancak beyin hücrelerinden olan astrositler de ketonları üretir. Oruç başladıktan birkaç gün sonra, ketonlar beyin tarafından tercih edilen yakıt kaynağı haline gelir ve enerji ihtiyacının % 70’ini sağlar. Ketonlar kaslarda ve muhtemelen beyinde birim oksijen başına daha verimli bir enerji kaynağı oluşturarak, sinir biyoenerjetiğinin ve bilişsel performansın arttırılmasını sağlar.
Hatta ketonlar, sinirler için bir enerji kaynağından daha fazlasıdır; primer kan ketonu olan beta-hidroksibutirat (BHB) önemli sinyal fonksiyonlarına hizmet eder. Hipokampal ve kortikal (beynin istemli bilişsel kararların verildiği merkezler) sinirlerde BHB, beyinde üretilen nörotrofik faktörün (BDNF) transkripsiyonunu (gen oluşumunu) uyararak hayati bir sinyal rolü oynar. BDNF proteinin üretimi arttıkça, beyin de verimli çalışmasına yardımcı olmak için daha fazla nöron (sinir hücresi) oluşturur.
Şekilde yer alan Hipokampustaki (beynin istemli bilişsel kararların verildiği merkez) sinirler öğrenme ve hafızada kritik roller oynar. Hipokampüs dediğimiz bu ikinci beyin bölgesi, duyusal girdilere ve bilişsel süreçlere yanıt vermekle ilgili beynin diğer (serebral kortikal) bölgelerinden gelen duyusal bilgi için bir kanal görevi görür. Bu sinirlerde artan aktivite, BDNF üretimi ile sonuçlanan açlığa yanıt olarak ortaya çıkar. BDNF, sinirlerdeki yer alan yapıların (dendritlerin ve sinapsların) büyümesini ve korunmasını sağlar. Ayrıca sinir kök hücrelerinden yeni sinirlerin üretimini ve hayatta kalmasını arttırır; yeni üretilen sinirler daha sonra mevcut sinirsel devrelere entegre olarak sinaptik plastisiteyi artırır. Böylelikle oruç sırasında görülen otofaji* süreci ile birlikte Huntington hastalığı, Parkinson hastalığı ve Alzheimer hastalığı gibi nörodejeneratif bozukluklarda önleyici ve/veya koruyucu rol oynar.
* Açlık sırasında keşfedilen son derece ilginç bir fenomen; beyin eski ve hasarlı hücreleri parçalayıp yenilerine dönüştürdüğü için otofaji olarak bilinir. Bu kendi kendine yeme süreci ile toksinler beyinden atılır. Alzheimer, Parkinson ve Huntington gibi nörodejeneratif hastalıkların gelişimini geciktirir.
Bunun yanı sıra BDNF, sinir fonksiyonunun önemli bir düzenleyicisidir; mitokondri (hücrenin enerji organeli) biyogenezini (yapımını) uyarır, sinaptik (sinirler arası uyarı için bağlantı yolakları) yapıyı ve plastisiteyi korur, yeni hipokampal sinirlerin üretimini ve hayatta kalmasını sağlar ve yaralanma ve hastalıklara karşı sinirlerin direncini arttırır. Ayrıca iştah, aktivite seviyeleri, periferik (beyin dışındaki vücut dokuları) glikoz (şeker) metabolizması ve kalp-damar ve mide-bağırsak sistemlerin otonomik (kendiliğinden, müdahalesiz) kontrolü dahil olmak üzere oruç ve egzersize davranışsal ve metabolik yanıtlara aracılık etmektedir.[4] Ayrıca açlıkla artan BDNF’nin güçlü antidepresan özelliği de bilinmektedir.[5]
Diğer yandan, birkaç gün oruç tuttuktan sonra vücudun açlığa adapte olduğu ve bilişsel farkındalığı artırıcı özellikleri olan serotonin[6], dopamin[7] ve endorfin[8] düzeyleri de artmaktadır. Bu kapsamda bazı çalışmalar, birkaç gün oruç tuttuktan hemen sonra hastaların yaklaşık % 80’inde depresyon ve anksiyete semptom skorlarında düzelme olduğunu göstermiştir. Zaten modern tıpta doktorlar depresyonu olan insanlar için, oruçla doğal olarak üretilen ve kendini iyi hissettiren bu hormonları arttıran veya hücre içine alınımını önleyen (SSRI, SSNI vb.) ilaçları reçete eder.
Buna karşın, stres hormonları dediğimiz adrenalin, noradrenalin ve kortizol düzeylerinde de ciddi bir azalma söz konusudur.[9] Böylelikle vücudun başta kan şekeri gibi birçok parametresinde ciddi değişikliklere yol açılmamış olur. Ayrıca bu hormonlar ve nörotransmitterler, vücudu efor için hazırlayan kavga veya kaçış tepkisi sonucu üretilirler malum. Bunların düzeylerinin azalması ile sinirlilik hali en alt düzeyde tutulmuş olunur. Ayrıca diğer bir çalışmada korku belleği oluşumunu etkilemeden korkunun geri dönmesini engellediği gösterilmiştir.[10]
Tüm bunların yanında oruç ile öfke kontrolü arasında pozitif yönde, dışa vurulan ve içe atılan öfke ile negatif yönde anlamlılık düzeyinde bir takım ılımlaştırıcı (moderatör) ilişkiler olduğu görülmüştür[11].
Şüphesiz Allah en doğruyu bilendir.
Uzm. Dr. Aziz KARACA
18 Ramazan 1441
(11 Mayıs 2020)
[1] İbn Mâce, Siyam, 44; Tirmizi, Deavat, 86.
[2] Zümer, 39/10.
[3] Adem Güneş, Çocuk Deyip Geçmeyin. s. 215-7. Timaş Yayınları, İstanbul 2016.
[4] Longo VD and Mattson MP. Fasting: Molecular Mechanisms and Clinical Applications. Cell Metab. 2014 Feb 4; 19(2): 181–192. doi: 10.1016/j.cmet.2013.12.008
[5] Wang P. et al. Additive antidepressant‐like effects of fasting with β‐estradiol in mice. J Cell Mol Med. 2019 Aug; 23(8): 5508–5517. doi: 10.1111/jcmm.14434
[6] Bastani A et al. The Effects of Fasting During Ramadan on the Concentration of Serotonin, Dopamine, Brain-Derived Neurotrophic Factor and Nerve Growth Factor. Neurol Int. 2017 Jun 23; 9(2): 7043.
[7] Roseberry AG. Acute fasting increases somatodendritic dopamine release in the ventral tegmental area. J Neurophysiol. 2015 Aug; 114(2): 1072–1082.
[8] Komaki G et al. Plasma beta-endorphin during fasting in man. Horm Res. 1990;33(6):239-43.
[9] Zangeneh F et al. Effect of Ramadan fasting on stress neurohormones in women with polycystic ovary syndrome. J Family Reprod Health. 2015; 9(2):51-7.
[10] Shi L. et al. Fasting enhances extinction retention and prevents the return of fear in humans. Transl Psychiatry. 2018; 8: 214.
[11] Kımter N. Oruç ve Öfke Kontrolü Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 2015(7):7-54.
Cevapla