Bir Musibetin Bin Nasihati

Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz. Etrafımız; neden ve nasıl yakıldığı ehlince malum olan bir fitne ateşi ile yangın yerine çevriliyor. Aklın ve mantığın alamayacağı şekilde, akıllarını kiraya vermiş, okumuş, bilmiş insanların bile kandırıldığı derin bir yapı ve gizli bir örgütle karşı karşıyayız. Yaşadığımız olaylar,  normal bir akıl ve mantık ölçeğinde değerlendirilmeyecek, akla ve hayale gelmeyecek sınırlardadır.

Allah Teâla’nın yardımı, mazlumların ve mağdurların duası, halkımızın ve emniyet güçlerimiz fedakârlıkları neticesinde bastırılan bu hareket, tarihimize kara bir leke olarak yazılmıştır.

Yaşanan elim hadise ile iki yüzün üzerinde vatandaşımızın hayatını kaybetmesi, binlerce insanın yaralanması, devlet olarak milyonlarca lira zarar etmesinin yanında, ordunun, emniyetin ve kritik devlet kurumların içerine sızmış bu yapı sayesinde, büyük bir idari boşluk meydana gelmiştir.

Devletin birçok kurumunda yaşanan tasfiyeler ile aslında devletin ne kadar büyük bir tehlike içerisinde olduğu yakinen müşahede edilmiştir. Basın organlarından olayları izlerken, aynı zamanda, bu ülkenin kaynakları ile yetişmiş, okumuş ve üst düzey görevlere gelmiş, gözaltına alınan veya tutuklanan binlerce insanın da aynı zamanda kaybedilişini izliyoruz.

Ordunun, emniyetin, istihbarat ve kritik devlet kurumlarında görev yapan okumuş, bilmiş insanların nasıl bu şekilde akıllarını kiraya verdikleri ve nasıl kandırıldıklarını bir türlü aklımız almıyor.

Devletin çeşitli kademelerine yerleşmiş bu okumuş (!) insanlar, haftanın tek günlerinde Allah (c.c) ile çift günlerinde Peygamber (s.a.v) ile görüştüğünü iddia ettikleri bir şahsa körü körüne bağlanması, okunmuş para ve seccade gibi eşyalar ile efsunlanmasını aklımız ve vicdanımız kabul etmiyor.

Akıllarını kiraya vermiş, gözlerini kin ve nefret bürümüş bu kesim, yıllarca elde ettikleri bu kazanımlarını bir gecede hiç etmiş ve ülkedeki itibarlarını da yerle bir etmişlerdir.

Yerle bir ettikleri, sadece kendi itibarları ve kazanımları olsa yine gam değil. Kendi itibarlarının yanında, bu ülkenin umutlarını ve bu ülkede yaşayan Müslümanların itibarını da yerle bir etmişlerdir. Bununla da kalmamış, daha yeni yeni ordusu ile barışmış bir milleti, ordu ile karşı karşıya getirerek tedavisi güç derin yaralar açmışlardır.

Meydana gelen bu olaylar, devlet içerisinde ciddi yapısal problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmasının yanında, bu olaylardan yine en fazla zararı Müslümanlar görmüştür.

Bu yapının nasıl ortaya çıktığı, nasıl yayıldığı ve geliştiği, nasıl bu kadar güç ve donanıma ulaştığı konusuna girecek değilim. Ancak meydanda bir enkaz var ve bu enkazın müsebbibi olarak, Müslümanlar görülüyorsa, bu konuda, bir iki kelam etme gereğini düşünüyorum.

Evvela, bu yapının ilk çıkış noktasının, ülkede Müslümanlara yönelik saçma sapan yasaklar ve engellerin olduğu dönemlere rastladığının tespitini yapmak gerekiyor. Askeri kurumlar başta olmak üzere, birçok devlet kurumuna alınmayan, hatta vebalı muamelesi yapılan Müslümanlar,  maalesef bu tür gizli yapılanmalar yolu ile devlet içerisine girme yolunu tercih etmiştir.

Bu yol kullanırken, temel İslami kurallar bile “takiyye” yapılarak terk ediliyor ve “o”nlardan gibi görünmek suretiyle insanların, hem dünyası hem de ahiretleri berbat ediliyordu. Tabanlarındaki, samimi niyetle hizmet ettiklerini sanan insanlar, ellerindeki, avuçlarında ne varsa, bu yola serdiriliyor, devletin üst kademelerindeki insanlar “bizden” gösterilerek, bir mevzi daha kazandık edasıyla, yapının içerisinde kalmaya ve mücadele etmeye devam ediliyordu.

İslami çalışma yaptığını iddia eden bu meşum yapılanma, kendisinden başka İslami faaliyet içerisinde olan grup ve hareketler ile hiçbir zaman bir arada çalışmamış, hatta bu gruplara yönelik, iftira ve operasyonlarla yıldırmaya ve yollarından çekilmeye zorlamışlardır.

Peki, bu yapı bu kadar nasıl yayıldı, bu güce nasıl erişti diye baktığımızda, maalesef büyük bir ihmal ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu yapı sadece sağ görüşlü hükümetler döneminde değil, sol görüşlü partilerin iktidarında da erklerini yürütmüş, ikiyüzlü bir hareket olduklarını ispat etmiştir. Siyasetten uzak olduklarını birçok ortamda söylemelerine rağmen, yaklaşık otuz yıldır kim iktidara gelmişse, onlardan görünerek, iktidarın imkânlarından nemalanmışlardır.

Gelinen bu noktada, suçun sadece bir “boşluğu” dolduran bu örgütte olduğunu söylemek doğrusu insafsızlık olur. Malumunuz atalarımız “pirincin içindeki siyah taşlardan değil, beyaz taşlardan kork” demişler.

İşte bu yapı, pirincin içindeki beyaz taşlar misali “bizden” görünerek,  önce İslami camianın içerisinde, gerek diyalog fitnesi ve gerekse camia içerisinde yetişen elemanları bir şekilde eline geçirmesi sonucu, rakipsiz bir hal aldı. Devletin yetkili organlarına, bu yapı hakkında İslami camia tarafından, dikkatli olunması gerektiği gibi uyarılar, maalesef duymazlıktan gelindi ve bu yapıya bilerek veya bilmeyerek destek olundu.

Bu güne kadar, defalarca mahkemelerde savcılar ve vatansever insanlar tarafından, bu yapıya yönelik şikâyetler ve belgeler yetkili mercilere ulaştırılmasına rağmen, bu konuda gerekli önlemler alınmadı, alınmadığı gibi bu iddiaları dillendirenler hakkında davalar açıldı ve bulundukları görevlerden alınarak bir kıyım uygulandı.

Görevden alınan subaylara baktığımız zaman, aslında bulundukları rütbelere daha erken terfi ettikleri anlaşılıyor. Ordu içerisinde, Ergenekon, balyoz vb. davalar ile tasfiye edilen subaylardan boşalan yerlere, örgüt içerisinde yetişmiş(!) subayların yerleştirildiği anlaşılıyor.

Bu şekilde devam etmesi halinde, en geç altı yıl sonra, ordunun bütün komuta kademesi ve eğitim tugayları dâhil olmak üzere, tamamının bu örgütün eline geçeceğini yetkililer beyan ediyorlar.

Bu yapı, ülkenin sağcısı solcusu, inananı inanmayanı olmak üzere, bütün kesimleri yanıltmayı ve bu güce ulaşmayı başarmış. Bu güce ulaşması konusunda, kimin ihmali var, kimin kastı var? Bu konuda elbette gerekli merciler inceleme yapacak ve bir karar verecektir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, bu yapının dış bağlantılarının, tam manası ile ortaya çıkarılması ve gerekli önlemlerin alınması olacaktır.

Yüzlerce ülkede okul açmaya, en yüksek mevkideki insanları atamaya, devlet yöneticilerinin yanına sızmaya ve o yöneticilerin mahrem görüşmelerini dahi dinlemeye kadar ulaşan bu güce sahip bir yapının, sadece masum bir “cemaat” yapılanması olmadığı aşikârdır.

Yaşanan bu elim olaydan, toplumun bütün kesimlerinin ders alması ve bundan sonra da bu tip olayların yaşanmaması için;

Birlik ve beraberlik içerisinde, hak ve özgürlüklerin ve inançlar üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalıdır.

Ordunun, bütün vatandaşların ortak değeri olduğu kabul edilmeli ve oraya belli bir kesimin girmesini engellemek gibi arızalı uygulamalar kaldırılarak, illegal yapıların buralara sızma sebepleri ortadan kaldırılmalıdır.

Bu örgütün yönetiminde ve çeşitli kademelerinde görev alan, kökü dışarıda bütün unsurlar, devlet kademelerinden temizlenmelidir. Ancak bu yapılırken, adil davranılmalı ve masum insanlara zarar verilmemelidir.

Suça iştirak edenlerin aileleri ve çocukları üzerine bir program uygulanmalı, bu ailelerin maddi olarak muhtaç hale düşmemeleri için gerekli tedbirler alınarak, bu insanların devlete kin beslemelerinin ve düşman olmalarının önüne geçilmelidir.

Ordu, emniyet ve istihbarat birimleri ile devletin kritik kurumlarında, gerek yazılım ve gerekse teknolojik yenilikler yapılmalı, milli silah yazılımları konusunda ciddi adımlar atılmalıdır.

Devlet kademelerinde yaşanan personel açığı, şu veya bu cemaate veya gruba mensubiyete değil,  liyakat esas alınarak yapılmalıdır.

Geriye dönük olarak, sınavlarda hakları yenilen, uydurma rapor veya belgelerle öğrencilikten atılan, görevlerinden uzaklaştırılan veya işten atılanlara, yeniden hakları iade edilmelidir.

Millet olarak çok büyük bir musibet atlattık. Ancak bu yaşanan musibet, bugüne kadar verilen binlerce nasihatin yerini bulmasını sağladı ve bizleri birbirimize kenetledi. Şimdi ayrılıkları ve farklılıkları değil, bu musibetten ders alıp, milletçe daha ileriye gitmenin ümmet olmanın yollarını aramalıyız.

Bu aziz millet, vatanı için her türlü fedakârlığı yapabileceğini gösterdi. Şimdi görev sırası yöneticilerimizdedir. Hızlı ve adil bir şekilde, bu enkaz ortadan kaldırılmalı, gerçek dostlarımıza arkamızı dayayarak “Yeniden Büyük Türkiye” yi kurmalıyız.

Rabbimiz, ümmet coğrafyasına umut olan, mazlumların ve mağdurların gözlerini dikip beklediği bu millete, birlik ve beraberlik ihsan eylesin. Yöneticilerimize feraset, basiret lütfederek isabetli kararlar almalarını nasip etsin.

Raif Koçak
Yüzakı Dergisi'nde Yazar