Müslümanın kayıp iradesi: İhlâs

“İbadetleri yalnız Allah’ın rızasını kazanmak için yapmak” şeklinde tarif edilen İhlâs, manevi bağ ile hem Allah Teâlâ’ya karşı hem de kullarına karşı sorumluluğumuzu doğru şekliyle pratiğe yansıtmanın ismidir. Kur’an-ı Kerim’de ihlâsın anlamı geniş bir yelpazeye yayılır. Dini Allah’a halis kılmak, ibadetlerimizde niyetimizi halis tutmak, kötülük yapmaktan ve fuhuştan halis olmak. (Beyyine, 5; Bakara, 139; Yûsuf, 24) Bu anlamlardan, ihlâsın Allah Teâlâ’nın çizdiği sınırların dışına çıkmaması için Müslümanı dizginleyen gizli/manevi bir irade olduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Kur’an ve Sünnet’te sabit olan bir husus karşısında gevşek tavır sergilediğimizde ilk önce sorgulamamız gereken ihlâsımız olmalıdır.

İhlâs’tan yoksun bir kişi, ilim yolunda epey mesafe kat etmiş olsa bile hatta bildiklerinin tümüyle amel ediyor olsa da gerçekte o kişinin ve amelinin Allah katında pek değeri olmadığını ayet ve hadislerden anlıyoruz. Dolayısıyla Müslüman kişi, bildiklerini(ilim) pratiğe yansıtırken(amel) ihlâsı göz ardı etmemek ve ilim-amel-ihlâs bütünlüğünü muhafaza etmek sorumluluğundadır.

Müminler bütün söz ve fiillerinde Allah’ın rızasını gözetmek zorundadırlar. Bunun dışında riya ve menfaat Rıza-ı İlahi dışı maksatlarla yaptıkları her iş, mümini helâka götürmeye sebep olur. Efendimiz’in (s.a.v.) bu husustaki hadisi çok manidardır: “Üç hususta müslümanın kalbi hıyanet etmez: Allah için ihlâs ile amel yapmak, İslâm devleti yöneticilerine samimiyetle öğüt vermek ve onların (Ehl-i Sünnet) cemaati ile birlikte olmak.” (İbn Mâce, 230)

İhlâsın terazisi niyettir. Riyâ, menfaatçilik ve şöhret tutkusu, niyetin saflığını bozarak İhlâs’ı Müslümanın kalbinden silen en büyük virüslerdir. Müslüman, niyetini bu virüslerden koruduğu nispette Allah’ın rızasını kazanmaya yaklaşmış demektir. İbadetlerimizin/eylemlerimizin makbul/güzel olup olmadığını niyetimizin bu arızalardan temiz olup olmadığına bakarak tespit edebiliriz.

Bunun gibi, Allah yolunda yapılan hizmetlerin/çalışmaların karşılığında itibar, çıkar elde etmek ve insanların beğenisini beklemek ihlâs ile çelişen bir durumdur. Bu hizmetlerin kıymeti, insanların beğenisine göre değil, Allah’ın rızasına uygunluğuna göre ölçülür. Allah yolunda çalışan kişinin beklentisi sadece Allah rızası olmalıdır. Allah dilediği takdirde, o kişinin yaptığı hizmetlerin bir kısmının karşılığını dünyada kendisine verecektir.

Kuran-ı Kerim peygamberlerin kıssalarını anlatırken, onların insanları İslam’a davet ederken hiçbir ücret/karşılık talep etmediklerini, sadece Allah rızası için tebliğ görevini ifa ettiklerini söyler. Bu husus gerek tebliğ çalışmaları yürüten gerekse malıyla ve türlü imkanlarıyla bu çalışmalara katkıda bulunan Müslümanlara önemli bir mesajdır.

İhlâs’ın aynı zamanda çök yönlü bir güç/irade olduğunu söyleyebiliriz. İhlâs sadece, Müslümanı İslam’ın sınırları dışına çıkmaktan koruyan bir irade değildir, aynı zamanda onun hayatına yön veren, varlığının anlamını idrak etmesine ve Müslümanın ideal yaşayış tarzını hayata yansıtmasına yardımcı olan bir özelliktir. Bir taraftan, çarşıdaki esnafı alışverişte hile yapmaktan, camide namaz kılan Müslümanı riyadan, sokaktaki genci harama bakmaktan korurken diğer taraftan bir iş adamının Müslümanca bir ticaret ortamı oluşturmayı, bir ilim sevdalısının ideal sahibi âlim olmayı, bir devlet başkanının Müslüman bir toplum oluşturmayı hedeflemesinde tetikleyici bir güçtür ihlâs.

Bu münasebetle, İslam dininin gözle görünmeyen fakat hayatın/toplumun her alanında etkin bir konumda duran en önemli dinamiklerinden biridir. Dolayısıyla, doğruluğun, samimiyetin, hakkaniyetin göstergesi olan ihlâsın, ideal Müslüman toplumların oluşmasında da kilit rol oynadığını söylemek gerçeğin ifadesi olacaktır.

Mahmut Yurdakul

Editör
Musellem.net editörü...