İlâhiyat Fakülteleri Etrafında Neler Dönüyor?

Diğer Fakülteler birtakım sorunlarıyla birlikte rayına oturmuş bir şekilde gidiyor. Lisans ve Lisans Üstü seviyelerde, belli bir işleyişle varlığını sürdürüyor. İlâhiyat Fakülteleri ise kuruluş amacından ve kuranların niyetinden başlayıp, dünden bugüne işleyişinden hemen herkesin dert yandığı bir Fakülte olarak diğer Fakültelerden ayrılıyor.

Ne talebesi memnun, ne öğretim elemanları ne de yönetim kadrosu. Zaman zaman YÖK’ün memnuniyetsizliği de, çoğu zaman infiale sebep olan tepkilerle geri çekilen müdahale teşebbüslerinden açıkça görülüyor.

Dersler, ders sayısı, ders içerikleri ve kredileri her eğitim-öğretim yılı başında ciddi bir tartışma konusu olarak İlâhiyat Fakülteleriyle şu veya bu şekilde bağı-bağlantısı bulunanlar için müzakere hatta münakaşa vesilesi.

Diyanet İşleri Teşkilatı bünyesinde muhtelif görevlere, DKAB ile ilgili görevlere, akademik kadrolara ve daha başka muhtelif alanlara vazifeli yetiştirme işi İlâhiyat Fakültelerine tanımlanmış durumda. Bu Fakültelerin, kısaca belirtmiş olduğumuz çizgide vazife ifa edecek kadroyu yetiştirmeye gerek eğitim tarzı ve sistemi, gerek ders saati ve kredi varyasyonu gerekse de müfredat, müfredat muhtevasıyla yeterli olmadığı hemen herkesin birleştiği ortak görüş.

Arapçayı daha başlangıç seviyesinde bile sindiremeden, tecvidiyle ve mahreciyle Kur’ân-ı Kerîm’i yüzüne okumayı dahi arzu edilen seviyede başaramadan, bırakın İslâmî İlimler alanında Lisans düzeyinde bir birikim sahibi olmayı, genel kültür düzeyinde dahi malumat sahibi olmadan mezunlar verildiği, vazife alan mezunların ahvâlinden aşikâr!

İşin aslı; Fakülte tarzı eğitim-öğretim sisteminin ‘Din Âlimi’ yetiştirme konusunda yeterli olamayacağını her şeyden evvel kabul etmek gerekiyor. Bunu kabul etmek demek, teşekkül etmiş bu kurumları kaldırıp atmak ya da lağvetmek gerektiği anlamına da gelmiyor. Mevcut sistem içerisinde, en doğru ve en iyi şekilde yetiştirme işini gerçekleştirme noktasında mümkün olduğunca ıslah, bu noktada tercih edilmesi gereken iş oluyor.

Kısacası bir yara var ama bu yaraya neşter vurmak isteyen yok ya da neşter vurmak isteyen belli bir zümre varsa da, ellerinde böyle bir imkân yok. Yetkiyi elinde bulundurmakla bu imkâna sahip olanların da görünen o ki; hakiki çözüm gibi bir dertleri yok.

‘Islahın nasıl gerçekleştirileceği’ sorusu kritik soru. TİB (Temel İslâm Bilimleri) olarak tarif edilen alana dair derslerin yoğunlaştırılıp, bu alan dışında kalan derslerin yoğunluk bakımından azaltılması ıslah noktasında, yapılması gereken acil hatta hayati düzenlemelerden birisi. Daha evvel ifade etmiş olduğumuz alanlarda vazife ifa edecek bir kadronun hava kadar, su kadar ihtiyaç duyacağı birikim en başta TİB’den geçiyor.

Bu hayati değişikliğin, Ülke genelinde, Fakültelerin ortak kararıyla gerçekleştirilmesinin isabetli olduğu konusunda şüpheye mahal yok. Fakat söz konusu bu değişikliğin zaman zaman gündeme gelmesine karşın en azından ıslah adına bir niyet izharı olacak şekilde ortaya konulamamış olmasının muhakkak birçok sebebi var. Bu sebepleri, İlâhiyat Fakültelerinin kuruluş maksadından, Fakülte bünyesinde kadrolaşmış, TİB’in gerektirdiği mantaliteden yoksun yetkililere kadar uzanmaktadır. Yaranın derinde oluşunun ispatı da budur.

Hâl böyle olunca, eksiklikleri Fakülte bünyesinde gidermek mümkün olmayınca bu sefer özerkliği zedeleyen, diğer Fakülteler için söz konusu olmayan ve hocalarla idari kadroda infiale sebep olan bir dışarıdan müdahale gündeme geliyor.

Dışarıdan müdahale demokratik ve özerk sistemlerde elbette ki kabul edilebilir bir şey değil. 2013 ve daha önceki yıllarda gündeme gelmiş olan İlahiyat Fakültelerine müdahale teşebbüslerinin kötü tecrübesi, bu sene olumlu gibi görünen bir teşebbüs olmasına karşın; ‘’Fakültelerin İnisiyatifi ve Yetkisi Elinden Alınıyor’’ çığlıklarıyla, muhtevaya dair olumlu düzenlemenin buharlaştırılmasına ve kurum özerkliğinin muhafazasına yönelik köşeli tavırlara sebep oluyor.

Aslında tabloya bir bütün olarak, her bir perspektiften bakarak değerlendiren yok. Her bir kesim, tabloyu oluşturan bir resmin, kendisine hitap eden ya da hassasiyetinin daha yüksek bir şekilde yoğunlaştığı parçasından hareket ederek savunmaya geçip işi aksülamelle propagandaya döküyor. TİB ağırlığı artırılıyor diyerek bu düzenlemeyi savunanlar, müdahale ayrıntısını gözden kaçırıyor ya da bilerek göz ardı ediyor. Geçmişteki kötü müdahale teşebbüslerini esas alanlar, TİB ağırlığı noktasındaki yarayı tedaviyi gündeme getirecek hamleler hakkında bir şey söylemiyorlar.  Bir de daha önceki birtakım düzenleme girişimlerinden hareketle, iç-dış bazı aktüel gelişmeleri, i’tikâdî ve ideolojik yaklaşımları esas alarak hareket eden kimi zaman komplo teorileri ve ironi ya da kurgularla meseleyi köpürtmeye çalışan tuhaf bir kesim batıyor göze…

YÖK’ün söz konusu ettiğimiz düzenlemesi üzerinden: ‘’TİB yoğunluğu artırılmalıydı, bu hamle, bu artırıma yönelik bir hamledir dolayısıyla desteklenmelidir’’ savunusuna sahip bir tarafla, ‘’bu müdahalenin dışarıdan bir müdahale olup, Fakültenin yetki ve inisiyatifine gem vurma teşebbüsü’’ savunusuna sahip bir tarafın birbirleriyle karşı karşıya gelecek şekilde, iki ayrı kanatta konuşlanmış olması ve müdahale gerekçesiyle bu düzenlemeye karşı çıkanların diğer tarafça: ‘’TİB yoğunluğunun artırılmasına karşı çıkanlar’’ şeklinde tanımlanmak suretiyle eleştirilmesi, özeleştirinin gerçekleştirilip de problemlerin tespit edilmesi ve hal çarelerinin aranması noktasındaki ümitleri zedeleyen bir durum olarak da üzüntüyle karşılanabilir.

Diyeceğimiz o ki; Ders almaktan ve vermekten, idari görevler ve ilmî çalışmalardan evvel üzerinizdeki en büyük yük ve dünyevî-uhrevî sorumluluğu olan vebal; bu yarayı eğer gerekiyorsa neşter dahi vurmak suretiyle bir an evvel tedavi etmektir. Bu bünye, bu mikrobu, ortak aklın telkinleriyle, taraflara ayrılmadan, karşı karşıya gelmeden, -sancılı bir şekilde gerçekleşecek bile olsa- yine kendi içerisinde yok etmelidir. Bu yarayı, daha fazla vakit kaybetmeden, daha çok eğitim-öğretim seneleri, güz-bahar yarıyılları ve yaz okulları akıp gitmeden, daha çok emek ve özveri heba olup gitmeden, en mühimi de daha çok nesil/kuşak ve kadroyu yok yere, bir hiç uğruna zayi etmeden yarından tezi yok tedavi etmelidir…

YÖK Düzenlemesi, İtiraz ve Destek

Meseleye itidal üzre bakmanın gerekliliğini izah etmek gayreti ile hazırladığımız yazı aslında YÖK’ün yetersizliği gidermek maksadıyla İlahiyat Fakülteleri için yaptığı bir düzenlemeye, “İlahiyata Özgürlük”[1] sloganlarıyla karşı çıkan ve karşı çıkanların yanıldığını söyleyen, bu itirazın iyileşmenin önüne geçtiğini ifade eden, #İlahiyataDahaFazlaTİB [2] diyerek eksikliklerin giderilmesi taleb eden tarafların duruşundan sizleri haberdar etmek maksadı taşır.

“İlahiyatımıza Dokunma” diyenlere YÖK yetkilileri tarafından meseleyi izah etmek ve spekülasyonları ortadan kaldırmak için bir açıklama yapıldı. [3] Bununla birlikte sosyal medyada #İlahiyataDahaFazlaTİB tabelasıyla bunu istemek de eksikliğin farkında olan herkes için bir sorumluluk..

Gayret bizden, tevfik Allah’tan..


 Dipnotlar

[1] İlgili sloganın kampanya sayfası ve açıklaması için bkz : Tıklayınız

[2] İtirazcılara verilen cevap ve destek gösterenlerin açıklamaları için bkz:  Tıklayınız

[3] “İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerinin Müfredatı Meselesi” başlıklı açıklama için: Tıklayınız

Editör
Musellem.net editörü...