Mehmet Okuyan Cübbeli Hoca’ya Cevap Vermeye Kalkarsa

Bizim “bizden” dediğimiz hocalarımıza dahi uygun üslup ile eleştiri yapmaktan imtina etmediğimiz, sitemizle ilgili kimselerin malumudur. Dolayısıyla iki isim arasındaki münakaşanın boyutuna göre meseleye müdahil olan yazılarımızın “kör” tarafgirlik ile nitelendirilemeyeceğini düşünüyoruz.

Bu yazının derinlikli bir yazı olmamasının temel sebebini Mehmet Okuyan’ın meseleye yaklaştığı “sığlık” olduğunu da hemen belirtelim. Hele öyle keskin köşeli konuşmaların altından bu sığlık ve basitliğin, hatta dinleyicileri gözlerinin içine baka baka kandırma hamlelerinin hak ettiği derinlik ancak bu yazı olur zannındayız.  Bu yazıda Okuyan’ın takındığı tavrın yalnızca bir veçhesine değinip geçeceğiz.

Mehmet Okuyan’ın bir konuşmasında Cennet ve Cehennemin şuan yaratılmış olup olmadığı meselesine dair yaptığı açıklamalara karşı Cübbeli Hoca’nın reddiyesi üzerine verdiği cevap, yazının asıl konusu.[1]

Mehmet Okuyan’ın Cennet ve Cehennemin yaratılmış olmadığını, mahşer günü yaratılacağını, şimdi zaten lazım olmadığını söylediğini aktaran Cübbeli Hoca, Okuyan’ın sadece Kur’an ayetleri ile konuşalım dediğini söyleyerek “Ben de sana Kur’an Ayetlerinden cevap veriyorum” diyor ve mazi sigasıyla gelen “uiddet lil müttakin” ibaresi ile biten “…Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!”[2] ayetini okuyor. Ayeti Celile’de “hazırlanmış” ifadesinden hareketle Cennetin elan yaratılmış olduğun delil olduğunu söylüyor.

Cennet ve Cehennemin henüz yaratılmamış olduğunu söyleyen Okuyan Cennet ve Cehennemin kıyametten sonra yaratılacağını, yıkılan gökler ve yerlerin yok olmayıp dönüşmesi ile Cennet ve Cehennemin yaratılacağı mekanların oluşacağını iddia ediyor.[3]

Biz yukarıdaki ayetin ifadesiyle Cennetin gökler ve yer genişliğinde olduğunu, Bakara Suresinde yine aynı siga ile gelen “uiddet lil kâfirîn”[4] ayetine bakarak Cehennemin Kafirler için yaratılmış olduğunu, yine Bakara suresi ayetlerinde[5] Hz. Adem ile Hz. Havva’nın Cennetten çıkarılış kıssasına bakarak Cennetin yaratılmış olduğunu Kur’anî delillerle biliyoruz. Başta Miraç hadisi olmak üzere bir kısım hadis-i şeriflerden de Cennetin yaratılmış olduğunu anlıyoruz.

Konumuz doğrudan Cennet ve Cehennemin yaratılmış olup olmadığını konuşmak olmadığı için burayı uzatmadan geçiyoruz.

Bizim için dikkate şayan kısım Mehmet Okuyan’ın cevap vereceğim diye Kur’an-ı Kerim’den istidlal ettiği ayet-i kerimeler. Mehmet Okuyan; “Bilmezler mi ki Kuran’da mahşerle, son saatle, ahiretle, Cennetle, cehennemle ilgili kalıpların çoğu geçmiş zaman kalıbı ile kullanılır Allah’tan kork, hiç mi bilmezsin?” diyor.  Şimdi delil getirdiği ayetlere bakalım. Şöyle diyor:

“”Ve nufiha fîs sûri”  sur borusuna üflendi!  Üflendi mi? Üflenecek demek”

Okuyanın zikrettiği ifade Zümer suresi ayetlerinde. Diyanet dahil meallerin ekserisinde ayetin siyak sibakına uygun olarak “üflendiğinde” diye mana verilmiş olsa da biz Okuyan’ın mazi ifade kullanmak bakımından meallendirmesine en uygun olanı olarak Elmalılı merhumun mealini aşağıda aktarıyoruz:

“Ve sur üflenmiştir de Göklerde kim var, Yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır, ancak Allahın dilediği müstesnâ, sonra ona bir daha üflenmiştir, bu kerre de hep onlar kalmışlar bakıyorlardır”[6]

Gördüğünüz üzere kıyamet olduktan sonraki hale dair bir açıklama mevcut. Zaten bundan önceki ayette de “…halbuki bütün Arz Kıyamet günü onun bir kabzası gökler de yemînine dürülmüşlerdir…”[7] buyruluyor.  Yani Allah kıyamet gününü anlatıyor. Kıyametten sonraki bir zamandan, o zamana göre geçmiş bir vakti anlatmış olması hasebiyle mazi sigası kullanılıyor. Bundan daha doğal ne var ki?

Okuyan’ın ifadelerine devam edelim:

“Bak burada ne diyor : “Mâ selekekum fî sekar” “sizi sakar cehennemine ne sürükledi.” Geçmiş zaman bak. Bu, o iş mutlaka olacaktır demektir. Bunu ilkokul talebesi olsun bilir… Bu bir Kur’an üslubdur, Bunlar Kur’an’dan ne kadar uzaklar?”

diyor ve ayetin devamında Sakar cehennemine girmiş olanların sözlerini aktarıyor. Pek tabi onlar da mazi sigasıyla geldiği için kendisine delil ittihaz ediyor. Ayetlerin tamamını aşağıda verelim:

“Kuşkusuz o Sekar, büyük belalardan biridir. Uyarmak için insanları.. İçinizden ileri gitmek veya geri kalmak isteyen kimseleri.. Her nefis kendi kazancına bağlıdır. Ancak amel defterleri sağından verilenler hariç. Onlar cennettedirler, sorup dururlar. Suçluların durumunu. “Nedir sizi Sekar’a sokan?” diye. Suçlular der ki: “Biz namaz kılanlardan değildik.” “Yoksula da yedirmezdik.” “Boş şeylere dalanlarla dalar giderdik.” “Ceza gününü yalanlardık” “Nihayet bize ölüm gelip çattı.” [8]

Elmalılı Hamdi Yazır merhumun ayet ayet verdiği meallendirme bu şekilde. Görüldüğü üzere ayetler mahşer gününden bahsediyor.  Allah’ın ezeli ilmi ile mahşer günü olacakları önceden biliyor olması ve bunu ibret olsun için kullarına anlatması mevzu bahis. Kıyamet günü konuşacak ve dünya hayatını anlatacak olanların geçmişten bahsederken geçmiş zaman kipinde cümleler kurmasından daha doğal ne olabilir? Bu mesele bizim gelecekte olacak bir olayı anlatırken ecek-acak’lı cümle kurmanıza benzemez. Allah’ın ilmindeki mutlaklığın bir tezahürüdür.

Evet Okuyan’ın “kesin olacak olanı mazi sigasıyla anlatmak Kur’anî bir üsluptur” dediği şey bir hakikattir.  Ancak bu hakikati, başka bir hakikati reddederken kullanmaya kalkışmak ve hatta hakikati başka yanlışları ispata çalışırken dillendirmek büyük bir talihsizlik. Kendisinin de pek iyi bir şekilde bildiği büyük çoğunluğu teşkil eden ulemanın konu hakkındaki görüşünü hiçe saydığının, yukarıda ifade ettiğimiz  “Bunlar Kur’an’dan ne kadar uzaklar” sözüne onları da muhatap ettiğinin farkında değil midir?  Sahabe’nin icmaı ile kati bir ilim mesabesinde inanılagelen bu meselede doğruya isabet için biraz daha okumalı sayın Okuyan!

Kur’andan delil getirme ameliyesini yaparken dinleyicilerinin akılları ile dalga geçmek kabilinden kıyasa uygun olmayacak örnekler ile meselenin üstesinden geleceğini sananlara bir ışık tutmak maksadındaki yazımızın amacı Ehl-i Sünnet’in konu hakkındaki görüşünü tahlil etmek değil, birilerini “kendi doğruları ile insanları kandırıyorlar, saptırıyorlar” diye zemmederken düştükleri çelişkiyi ifşa etmektir.  Zira dediğimiz gibi köşeli ifadelerinin altı ne yazık  ki bomboştur.

Konuyu bir numaralı dipnotta verdiğimiz video kesitinin bittiği Okuyan ifadesi ile bitiriyoruz:

“Ne oldu? Ayıp değil mi? İnsan az hesap etmez mi cümlesinin nereye gideceğini?”


[1] Bknz : Tıklayınız
[2] 3/Ali İmran-133
[3] Bir örnek: Tıklayınız
[4] 2/Bakara-24
[5] 2/Bakara-35-38
[6] 39/Zümer-68
[7] 39/Zümer-67
[8] 74/Müddessir-35-47

Editör
Musellem.net editörü...