Tarih Boyunca Ayasofya Camiindeki Mozaikler, İkona ve Resimler Kapatılmamış mıydı?

İddia: “Ayasofya cami yapıldıktan sonra, 1720’lere kadar mozaikleri, dînî konulu tasvirleri, mihrabın hemen üzerindeki Meryem Ana, çocuk İsa tasvirleri, yaklaşık 7 metre yüksekliğindeki başmelekler, Mihail ve Cebrail resimleri, kubbeye geçişteki dünyanın en büyük serofinleri, Bizans imparatorlarının ve azizlerin tasvirleri açıktaydı. Padişahlar, Osmanlı ulemasının önde gelenleri, şeyhülislamlar ve cemaat yaklaşık 300 yıl boyunca bunların varlığında namaz kıldılar”[1]

Gerçek: Tarihçi yazar Hayrı Fehmi Yılmaz NTV Tarih dergisinde bu iddiayı dile getirmişti. Hemen 2 ay sonra yine aynı dergide bir okurunun itirazı ve cevabını da yayınlamıştı:

Okur: “Ben az bir araştırmayla bile bu bilginin doğru olmadığı, konunun çarpıtıldığını söyleyebilirim. “1453’de kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği büyük hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenler ise olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır.”* . İnsan figürlerinin olduğu yerlerde namaz kılmanın caiz olmadığını bugün namaz kılan sıradan bir Müslüman bile bilir. Bu yazıda Osmanlı Padişahları, uleması ve şeyhülislamları kullanılarak, günümüz Müslümanları cahil, gerici vs. gösterilmeye çalışılmıştır.”

Hayri Fehmi Yılmaz: İstanbul Ayasofyası’nın fetihten sonra cami haline getirildiğine ve bu sırada figürlü mozaiklerinin sıvandığı bilgisine birçok kaynakta rastlanır. Olması gereken budur şeklinde düşünülür. Ancak yapıyı ziyaret edebilen seyyahlar 18. yüzyılın başlarına kadar içindeki figürlü mozaikleri gördüklerini ayrıntılı bir şekilde anlatır. Yapının içini gösteren onlarca gravürde günümüze ulaşan Meryemana, başmelekler gibi mozaikler açıkça resmedilmiştir. Yapının içindeki figürlü mozaikler açıkça 18. yüzyıla kadar devlet ve din adamlarını rahatsız etmemiştir.

Konunun dinî boyutu ise hiç şüphesiz din adamlarının uzmanlık alanıdır. Zaten cami yazısında, sadece geçmişteki durum tespit edilmiş dinî bir yorum yapılmamıştır. Dinî inanç ile din kültürü ve inananların geçmişteki uygulamaları birbirinden farklı olabilir. Bunun birçok örneğini görmek mümkündür. Eğer bu resimler açıkken ibadet etmek doğru değilse, Osmanlı dünyasının neredeyse iki buçuk asır boyunca başkentindeki ulema bu mutlak gerçekten habersizdir. Ya da bu sorun dinî açıdan çok da önemli bir ayrıntı değildir. Bugün bırakınız kiliseden dönme camileri Selçuklu ve Osmanlı dönemi camilerinde bile bazı bezeme unsurları asırlarca cemaati rahatsız etmezken, bugün kimilerince tahrip edilebilmektedir. Bu uygulamaların çeşitliliği ve yaygınlığı konunun ilgililerince bilinen bir sorundur Yazıda bu soruna mümkün olduğunca vurgu yapılmaya çalışılmıştır. Tam da okurumuzun ifade ettiği biçimde, birçok kişi hoşlanmadığı süslemelerin camilerde olamayacağı, olmaması gerektiği dogmasından yola çıkmakta ve ardından birçok hatıra cahilce yok edilmektedir. Bu durumdan rahatsız olan cemaatin büyük kısmı ise bu, sayıları az ama tahrip gücü yüksek gruplara engel olmakta zorlanmaktadır.[2]

Joseph Grelot’nun 1680 tarihli ve T. Fossati’nin 18S2 tarihli kitaplarında Ayasofya tavanında açıkta bulunan mozaikleri gösteren çizimler.

Peki yazarımız söylediklerinde haklı mıydı? Tarihi verilerle bunu izah etmeye çalışalım:

İmparator Kapısı üzerinde yer alan Pantaktrator İsa tasvirli mozaikte ortada; İsa, arkalıklı bir taht üzerinde oturmakta, sağ eliyle takdis eder durumda, sol eliyle sayfaları açık bir İncil tutmaktadır. İncilin üzerinde Grekçe ” Barış Sizinle Olsun. Ben Dünyanın Nuruyum” ibaresi yazılıdır. Sağ tarafta madalyon içerisinde Başmelek Cebrail (Gabriel), sol tarafta ise madalyon içerisinde Hz.Meryem tasvir edilmiştir. İsa’nın ayakları dibinde ona secde eder durumda Doğu Roma İmparatorlarından VI. Leon (816- 912) yer almaktadır. Mozaik tasvir 10. yüzyıla tarihlenmektedir.

İstanbul 1453’de fethedilince İslâmî gelenekte kılıç zoruyla fethedilen yerler gaziler tarafından yağmaya açık tutulmuştur. Bunun süresi genelde üç gündür. Bu durum İstanbul’un fethi için de geçerlidir. Fatih Sultan Mehmed’in emriyle başta Ayasofya (Hagia Sofia; Büyük Bilgelik) olmak üzere gayrimenkullere dokunulması kesinlikle yasaklanmış ve buna uymayanlar şiddetle uyarılmıştır. Yağma müsaadesi akşama doğru sonlandırılmış, daha sonra Padişah şehre girmiştir[3]. Fethin dördüncü günü muazzam bir zafer alayı ile Ayasofya’ya gelen Fâtih, mozaikleri ganimet malıdır diye koparmakla meşgul bir yeniçeriyi “Binalar benim malımdır, ne hakla onu bozuyorsun?” diyerek asâsıyla vurup engellemiştir.[4]

Fatih Sultan Mehmed Ayasofya’ya girdiğinde günlerden salıydı. Aynı gün mabedin camiye çevrilerek ilk Cuma namazına yetiştirilmesi emrini verdi. Bu emrin verilmesiyle birlikte mabedin içinde bulunan Hristiyan dinine ait tasvirlerin, mozaiklerin üzerine sıva çekilerek görünmez hale getirildi, heykeller kaldırıldı.[5] Müteâkip üç gün zarfında minber ve mihrap gibi ilâveler yapılıp, hıristiyânî eşyalar dışarı çıkarılıp, tasvirler kapatıldı.[6]

Hz.Meryem, (Theotokos), üzeri değerli taşlarla süslü ve minderli bir taht üzerinde oturmakta olup kucağında Çocuk Hz. İsa’yı tutmaktadır.
Pandantifler üzerinde birbirilerine tam eş olmayan dört melek figürü işlenmiştir.

Ayasofya cami haline getirildiğinde bazen sanıldığı gibi bütün mozaiklerin üzerlerinin kalın bir badana tabakası ile kapatıldığı yolundaki iddia tamamen yanlıştır. Ayasofya’nın içine giren yabancı seyyahlar çeşitli yerlerde mozaiklerin görülebildiğini bildirirler. Ancak bazı yerlerdeki figürlerin yüzleri badana ile kapatılmıştı. İsveç kralı XII. Karl’ın subaylarından Çornelius Loos, 1710’da İstanbul’da bulunduğu sırada çizdiği resimlerde mozaiklerden bazılarını işaretlemiştir. Ayasofya’da mozaiklerin bütününün badana ile örtülmesi XVIII. yüzyıl ortalarından itibaren cereyan etmiştir. Baron de Tott, 1755’de mozaiklerin üstlerinin kapatılmış olduğunu ve bazı parçaların sökülerek, cami hizmetlilerince bahşiş karşılığı yabancılara verildiğini bildirir.[7]

Çıkış mozayiği: Jüstinyen, Meryem Ana ve Büyük Konstantin
Desis Mozaiği: Güney galerinin batı duvarında Doğu Roma Resim Sanatı’nda Rönesansın başlangıcı olarak kabul edilen Deisis sahnesinin yer aldığı mozaik pano bulunmaktadır. Tasvirde, sağda İoannes Prodromos (Vaftizci Yahya) ile solda Hz.Meryem, ortada ise Pantakrator İsa bulunmaktadır. Mozaikte kıyamet gününde insanlığın affedilmesi için Hz.Meryem ve Hz. Yahya’nın Hz. İsa’ya yakarmaları tasvir edilmiştir.

İstanbul’da çeşitli yıllarda deprem görüldüğünden dolayı Ayasofya’da bu depremlerde hasar görüyor ve mozaikler dökülebiliyordu. Sultan Abdülmecid zamanında Ayasofya’nın tamir işini Fossati‘lere verilmiş ve Temmuz 1849’da Ayasofya’nın onarımı bitmişti. Sultan Abdülmecid bu arada mozaikleri kazıyıp resmeden Fossati‘ye bu mozaikleri bastırması için para yardımında bulunmuş ve Ayasofya mozaiklerinin ilk baskısı böylece yapılmıştır.[8]

Sultan Abdülmecid’in Ayasofya mozaik taneleriyle yapılan tuğrası, hükümdara Fossatiler’in bir armağanı olmalıdır. Mozaik tekniğindeki tuğraya ulemanın bir tepkisinin olması mümkün değildir. Bizans döneminde yapıyı tamir ettiren hükümdarların mozaikleri ortaya çıkınca, yapıyı tamir ettiren Sultan Abdülmecid’in de bir resminin yapılması düşünülmüş olabilir. Ama İslam geleneklerine göre resim olamayacağı için, bu mozaik tuğra hazırlanmıştır.[9]

Fossati 1847-49 yıllarında tamir çalışmaları yaparken çeşitli yerlerde mozaikler bulmuş ve Sultan Abdülmecid’in emri ile bunların üzerlerini açmıştır. Padişah önce bunların açık bırakılmalarını düşünmüş fakat sonra bazı tepkilerden çekinerek, “Bir daha kimbilir ne zaman açılırlar” diyerek üzerlerinin badana tabakası ile örtülmeleri için emir vermiştir. Bu sıralarda İstanbul’a gelen Alman mimar W. Salzenberg (1803-1887), içeride kurulu olan iskelelerden faydalanarak rölöveler çizmiş, mozaiklerin de desenlerini çıkararak, bunları 1854’te renkli olarak muhteşem bir albüm halinde yayımlamıştır. Uzun yıllar ilim âlemi Ayasofya mozaiklerini, asıllarına pek uygun olmayan bu renkli desenler sayesinde tanımıştır.[10]

Arkasında ABD, İngiltere ve Fransa’nın da bulunduğu Amerikan Bizans Enstitüsü, Başkan Thomas Whittemore aracılığıyla 1931’de Florya Köşkü’nde Mustafa Kemal Paşa’ya ulaşıyor ve aralarında görüşme gerçekleşiyor. Whittemore dertlerinin Ayasofya’nın sıva ve nakışların altında kalmış olan mozaiklerinin ortaya çıkarılması olduğunu söylüyor ve Natalia Teteriatnikov’un da belirttiği üzere Mustafa Kemal Paşa’yı ikna ediyor. [11]

Aslında Whittemore’un, Ayasofya’daki çalışmalarını finanse eden Robert ve Mildred Blisse’e yazdığı mektupta “İstanbul, özellikle Doğu dünyasının kozmopolit ve enternasyonel bir şehridir. Ayasofya ki, 900 yıl önce bir Hıristiyan Kilisesiydi, elbette gene eski durumuna getirilecektir.” ifadeleri yer almaktadır. Anlaşılan o ki, Ayasofya’nın yeniden kilise yapılması istenmiş ama olmayınca orta noktada (!) buluşulmuştur.[12] Zaten hemen akabinde Amerikalı arkeolog Whittemore, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülme çalışmaları sırasında kurduğu iskelede, mozaikler üzerinde çalışıyor. Sıvaları söküp, mozaikleri tekrar ortaya çıkarıyor.[13]

Whittemore tarafından 1932’de başlatılan çalışmalar ile peyderpey mozaiklerin temizlenip açılmasına girişilmiş, fakat 1847-49’da bulunan ve hatta desenleri çizilen bazı resimlere rastlanmamıştır. Bunların 1894 depreminde döküldükleri tahmin edilir. Whittemore, çalışmalarına dair raporunda “… mozaiklerde hiçbir kasıtlı tahrip ve yüzlerin zedelenmesi izine rastlamadık…” dedikten sonra, şu sözleri ekler: “Depremler ve zaman, binayı mozaik resimi sanatının birçok şaheserlerinden mahrum bırakmıştır; fakat kalanlar, Ayasofya’yı kullandıkları beşyüz yıl boyunca Türkler tarafından daima korunmuştur.” Bu sözlere  şu cümle de eklenmelidir: “Yapılan tahripler, hatıra götürmek isteyen yabancıların istek ve teşviklerinden doğmuştur”.[14]

1. Yannis Komnenos, Meryem, İsa, İrena
Zoe ve Eşi. Ortada İsa, elinde İncil.

Netice olarak; Tarihler 1930’u gösteren yıllara kadar mozaiklerin üzerinin tamamen açıldığına dair herhangi bir bilgiye rastlamıyoruz. Ayasofya’yı gezen yabancı seyyahların çeşitli yerlerde gördükleri mozaiklerin yüzleri badana ile kapatılmış figürlerin olma ihtimali yüksek görünüyor.

Tarih yazılmaya devam ediyor…


[1] Hayrı Fehmi Yılmaz. NTV  Tarih Temmuz 2012. s. 33, 35.
[2] Hayrı Fehmi Yılmaz. NTV Tarih Eylül 2012. s. 5, 7.
[3] Abdülkadir Özcan. İstanbul Fetihten Sonra Yağma Edildi Mi? Derin Tarih / 2014 Nisan. sy. 25. s. 6.
[4] Beşir Ayvazoğlu. Osmanlı Estetik Dünyasına Bir Bakış. Osmanlı Ansiklopedisi. Yayın Kurulu Başkanı: Halil İnalcık. Yeni Türkiye Yayınları. Ankara 1999. c. 10; s. 18.
[5] Ahmet Şimşirgil. Osmanlı Gerçekleri. Sorularla Osmanlı’yı Anlamak. Timaş Yayınları. İstanbul 2017. s. 148.
[6] Kadir Mısıroğlu. Osmanlı Târihi. Sebil Yayınevi. İstanbul 2014. Cilt 1; s. 383.
[7] Semavi Eyice. Ayasofya. Osmanlı Ansiklopedisi. Yayın Kurulu: İsmail Kara, Mustafa Armağan. İz Yayıncılık. İstanbul 2008. c. 2; s. 48.
[8] İlber Ortaylı. Batılılaşma Yolunda. Merkez Kitaplar Yayınları. İstanbul 2007. s. 24; İlber Ortaylı. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. Hil Yayınları. İstanbul 1987. s. 199-200.
[9] Hayrı Fehmi Yılmaz. NTV Tarih Eylül 2010 s. 75.
[10] Semavi Eyice. Ayasofya. Osmanlı Ansiklopedisi. Yayın Kurulu: İsmail Kara, Mustafa Armağan. İz Yayıncılık. İstanbul 2008. c. 2; s. 48.
[11] Mustafa Armağan. Cumhuriyet Efsaneleri. Timaş Yayınları. İstanbul 2014. s. 205.
[12] Mustafa Armağan. Ayasofya İbadete Neden Açılmalı? 2013 ARALIK / DERİN TARİH sayı 21 s. 59.
[13] Enis Batur. #tarih. Temmuz 2016. sayı 26; s. 27.
[14] Semavi Eyice. Ayasofya. Osmanlı Ansiklopedisi. Yayın Kurulu: İsmail Kara, Mustafa Armağan. İz Yayıncılık. İstanbul 2008. c. 2; s. 48.

*http://tr,wikipedia,org/wiki/ Ayasofya