Oryantalizmde Mekan, İnsan ve Tarih Algısı

Oryantalizm 19. yüzyılın başlarından itibaren sistematik ve ciddi bir  şekilde çalışmaya  başlamış  “doğu kültürünü inceleme” çalışması olarak ifade edilebilir. Tabi bu Doğu-İslam kültürünü incelerken amaç sadece bilgi edinmek, incelemek ve  öğrenmek olarak kalmamış, yeni akımlar meydana getirerek eski bütünlüğü bozma yolunda  ilerlemiştir.  Oryantalist yaklaşımlardan büyük ölçüde etkilenmiş olan modernist yaklaşım/Modern İslam Düşüncesi’nin şifrelerini çözmek ve etkilenmemek için bilinmesi gereken bazı temel  kuramlar var. İşte  bu anlamada bazı temel algılar şu şekilde kategorize edilebilir.

Oryantalizmin Mekan Algısı

Oryantalist düşünce Batı’yı ulaşılması gereken refaha kavuşmuş bir mekan olarak telakki eder ve bu durumda  kendisi merkezdir. Merkez olarak idrak olunmuş olan Batı dünyası çevresini seçme hakkına  sahiptir. Hatta  çevresini seçmekten öte çevresini kendisi gibi yapma sorumluluğuna sahip olduğu düşüncesindedir. Oryantalist  fikir yapısı uygulamaya konulduğunda ortaya çıkan dünya, günümüzde batı ülkelerinin çevresini değiştirmek için uyguladığı politika ile şuanki halini alıyor. Her masum toprağın kan ile sulanıyor olması bu yaklaşımın neticesidir.

 Oryantalizmin İnsan Algısı

Oryantalizme göre, evrende batılı insan dışında bir güç yoktur, her şey onun için vardır ve her şey ona hizmet etmektedir. Herkes  onlar gibi olmalıdır. İnsan ve insanın ürünü olan bilgi her şeyin merkezidir ve bu ürün ne derse o olmalıdır. İnsan yaşadığı toplumu ve çevresini keşfettiği zaman her şey ona boyun eğer ve her şeyi o değiştirebilir. Bu şerefte batılı insana nasip olmuştur. Dolayısıyla her şeyin merkezi insandır  ve  insan üstü  herhangi bir  varlıktan söz etmeye gerek bile yoktur. Varlığı  aradan tamamen kaldırarak insanı ön plana  çıkarmak ve  insanın ön plana  çıkışını ise yine sadece  insana  bağlamak suretiyle yapılan büyük bir  yanlış..

İslam inancının insana verdiği  kıymet için bir kıyaslama getirecek olursak. ;

Allah c.c. Kuran-ı Kerim’de yedi kat  semanın yaratılışından bahseder.  İçinde bulunduğumuz Dünya büyük bir uzay boşluğundadır. Öyleki bu boşlukta, bu evrende Dünya, bir toplu iğnenin ucu kadar hacme sahip değildir. Bu evren ve uzay boşluğu yedi kat semanın ilkindedir  ve bu ilk  sema  katı  diğer  katlardan en küçük olanıdır.

İşte böyle bir  sistem içersinde Allah’ın muhatap olarak önce Dünya’yı, daha sonrada bu dünya içersinde milyon varlıktan insanı seçerek yeryüzündeki halifemdir  deyişi bize oryantalist yaklaşımla taban taban zıt olan  hakikati gösteriyor.  Önce seçilen bir mekan: dünya, ve bu dünya içersinden muhtap kabul edilen bir varlık : İnsan..  Seçilmişlik, evrende bir hiç mesabesinde dünya, ve dünyada bir hiç mesabesinde olan insan sistemiyle devam ediyor.

Oryantalizm bu yaklaşım ile insanların bir  yaratıcıya  olan bağını koparmak gayesinde olduğu görülmektedir. Tarihten bugüne var olan yaratılış ve bir örnekle de açıklamaya çalıştığımız kıymet silsilesinin yaratıcısını göz ardı  etme sinsiliğinin yattığı bir  yaklaşımdır.

Oryantalist görüşün temel tezlerinden birisi :  Eşyanın varoluş amacını bilmek bilimsel açıdan hiçbir anlam ifade etmez diyor. Bu ifadeylede varoluş amacını araştırmaya  gerek yoktur denmekte ve eşyayı sizin için sıradan ve anlık bir  neseneden ibaret hale getirebilmektedir.  Halbuki bizim dinimiz insanı evrene ya da  eşyaya  hakim değil, emenatçi olarak tayin eder. İnsan, evrenin kendisine emanet  olduğunu bilirse  onunla olan ilişkisi bambaşka olur. Söylemek lazımdır ki, oryantalist düşünceye girmiş olan bu fikir bir pozitivist yaklaşımdır, bir ateist düşünce ürünüdür. Tam bir sekülerizmdir. Sadece bu dünya ile ilgilidir ve dünyacılık olarak etiket konulabilir.

İslami anlayışta ilim Allah’ın verdiği ilimden ibarettir.. “Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz ki Sen her şeyi bilensin, yegane hikmet sahibi de Sensin!” (Bakara – 32 ) ayeti ile sabit olan bu durum oryanlist yaklaşımın yukarıda  naklettiğimiz  anlayışı ile zıttır. Bir tarafta sadece Allah’tan dileyen, O ne verdi ise  onu  kabullenen ve  yegane güç ve kudretin onda  olduğuna  inanan anlayış, diğer tarafta gücü ve  kudreti kendinde  görüp, ne  dilerse  onu kendi gayreti ile başarabileceğini ve bulacağını düşünen seküler yaklaşım..

Oryantalizmin Tarih Algısı

Bu anlayışta, insan az gelişmişlikten, ilkellikten, gelişmişliğe  doğru yol alır, kaliteye doğru seyr eder..  Bu anlayışa İlerlemeci Tarih Anlayışı denmiştir. Bu yaklaşımla tarihe bakarsanız eğer, içinde bulunulan her dönem en gelişmiş dönemdir ve  zirvedir. Buda aynı zamanda geçmişe bakanların o dönemde ikmal edilmesi, geliştirilmesi ve tamamlanması gereken eksikliklerin olduğunu görme zorunluluğuna iter. Yani geçmiş karanlıktır ve eksiktir, biz  onu tamamlıyor ve aydınlatıyoruz havasıdır. Ve işte en can alıcı nokta olarak şu anlam çıkıyor;  Tarihta oluşmuş  her türlü  fikir, inanç, düşünce, anlayış eksiktir ve bugün olanlara  göre  ilkeldir. Yine buradan yola çıkarak; Batı’nın bu günkü yaklaşımları ve  fikir  dünyası gelişmişliğin zirvesindedir  ve  doğunun, aynı zamanda  İslam’ın geçmişten gelen tecrübesi ve anlayışı  eksiktir, yanlıştır ve arızalıdır. Oryantalist yaklaşımdan son derece  etkilenmiş olan islam modernistlerinin geçmişlerine burun kıvıracak şekilde bakmalarının, geçmiş islam büyüklerini taklit etme  mevzularında itirazlarının temel nedeni bu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Modernist yaklaşım asla  geçmişi bugüne taşımayı kabul etmez ve onlar arızalı olduğu için ancak tamir edilmeye çalışılabilir, sadece incelenebilir.

Modernistlerin taklit meselsindeki itirazlarının sebebi “taklit modern düşünceye yakışmaz” mantığı  olduğu gerçektir, yalnız bununla birlikte  bu  itirazların temel  sebebi  “geçmiş fikirler modern düşüncede bir anlam ifade etmiyor” yaklaşımıdır. Buda yukarıda bahsettiğimiz  geçmişin eksikliğini öne süren tarih algısına bağlıdır.

Salih Kartal

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...