Mağdur Müslüman Nazarından FETÖ

15 Temmuz darbe girişiminin ardından TSK’dan ve daha sonraları bizzat Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar tarafından yapılan açıklama da Müslümanların duygularını da benzer ölçüde ifade edebileceğini düşündüğüm şu ifadeler mevcut:

“Bu zilleti ve rezaleti yaşatan alçaklar en ağır şekilde cezalandırılacaklardır”

“Ülkemize, milletimize, silahlı kuvvetlerimize bunları yaşatanlar asker elbisesi giyen yılan, çiyan, teröristlerdir”

Son operasyon Silahlı Kuvvetler üzerinden yapıldığı için benzer yaklaşımları yine aynı kurum üzerinden devam ederek anlatmaya çalışayım: Darbe girişimi bastırılmaya başlandığı andan itibaren hem siyasilerden, hem de TSK yetkililerinden yapılan açıklamalarda TSK içindeki küçük bir azınlık tarafından tertib edilen alçaklık olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tamamının bu girişim ile ilişkilendirilemeyeceği, dolayısıyla halkın TSK’ya bakış açısında ciddi bir itibar kaybının olmaması gerektiği vurgulandı defaatle.

Gelelim meseleye aynı persfektifle ama Müslümanlar nazarından bakmaya. Müslümanlar açısından da bir zillettir FETÖ’nün yaşattıkları.  Bunun için de en ağır şekilde cezalandırılmalıdır müsebbibleri. Bu hain kadrolarda vatan müdafaasını imanî bir vecibe telakki eden bir Dinin müntesiplerinin kılığındadırlar.  Ama içleri aynı hakikatlerle doldurulmuş değil. Ve yine bu kadrolar sebebiyle Müslümanlar, azınlıktaki bu hainler sebebiyle birilerinin sui nazarına muhatap olacaklar.

Yıllarca Müslümanlara karşı bakışları kin, nefret ve adavet dolu zümrelerin “kendilerini haklı bulması” için bir koz daha verildi ellerine.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde masum İslam âlimlerinin idamına hükmetsin diye kurulan İstiklâl mahkemelerine ve aldığı kararlara alkış tutanlara “İşte bak gördünüz mü? Haklılarmış” dedirtti bu hain çete.  Hakikatte haklı olmasalar da, artık kendilerini inandırmak için bir sebep daha!

Laik kadrolar için de bir koz verildi bu operasyon vesilesiyle.  Din işlerinin devlet işlerinden ayrılması gerektiğini savunan, asker kışlalarında alnı secdeye gidenleri görmek istemeyenler için “kışlada din olursa, sonucu böyle olur” dedirtti.

Hoca-talebe arasındaki emir-itaat ilişkisinin nerelere varabileceği görüldü. Buradan hareketle diğer oluşumlar, cemaatler, tarikatlar ve sair hoca-talebe ilişkisi barındıran kuruluşlar için de meseleye yan gözle bakılması için kocaman bir aralıkla aralandı kapılar.

Bunlar ve üzerine eklenebilesi diğer olumsuzluklara karşı Akl-ı Selim Müslümanların daha okuduğu ilk anda verdiği cevapları var elbette. Ehl-i Sünnet kadroların bu oluşumu eleştirdiği, hedeflerine varmak için gayri ahlaki ve gayri İslami tavırlarının zaten tenkid edildiği, bu oluşuma karşı siyasilerin kaldığı kayıtsızlık, tarihi hakikatler vs. Bunlar bizim haklılığımızı ispat için dillendirebileceğimiz söylemler. Ama kim dinler!

Oysa meseleye bakılması gereken tarafı ortada: İpi dış güçlerin elinde olan oluşumlar.

Yıllardır söyledik söyleyeceğiz: Hedefini nasıl belirlerse belirlesin, kitlelere bu hedefi hangi usulle anlatırsa anlatsın,  hedefe gitmek için kullanılan yolda şeriatsizlik ve şahsi menfaatler ön plana çıkıyorsa, samimi Müslümanlardan daha fazla diğerleri istifade ediyorsa orada büyük bir arıza vardır ve önü kesilmezse arızanın ne kadar büyüyeceğini kestirmek dahi mümkün olmayacaktır.

O halde yeri ve zamanı mı diye düşünmeden konu bağlamında ifade edilmesi gereken bir hakikat çıkıyor önümüze: Akl-ı selim Müslümanlar ve kanaat önderleri İslami ya da gayri İslami, biz içindeyiz ya da değiliz diye bakmaksızın, çekinmeden, gocunmadan, cesaretle ve arkasında uzun soluklu durabilecek bir dirayetle hataları, yanlışları, ihanetleri, şahsi menfaatlerini ön plana çıkaranları daha gür bir sesle konuşmalı, tartışmalıdır.  İç muhasebesini hakkaniyetle yapmalı, arızalar büyümeden durdurulması gerekene hep birlikte dur demelidir.  Aksi halde nihayette meydana gelecek problemlerin müsebbipleri arasından bulunmaktan kendilerini alamayacaktır.

Tam bunları söylerken bir başka hakikati de kısada olsa dillendirmeyi gerekli buluyorum:

Devletin tüm kademelerinde süren “temizlik” operasyonundan sonra, boşlukları kim dolduracak? Bir piyon temizlendiğinde yerine bir başka piyon koymanın “temizliğin” maksadını hâsıl etmeyeceği açık. Miadı dolmuş kadroları bizzat kendisi tasfiye eden, yerine yine kendi kadrolarını yerleştiren güçlerin varlığı herkesin malumu.  O halde azami dikkat gerektiren bir aşamadayız demektir.

Bu noktada, daha önceden özellikle belediyelerde ciddi nüfuzu olduğunu bildiğimiz, bir kısım bürokratların, bakanların, milletvekillerinin de kendisine sempati duyduğu ayan beyan ortada olan, mükerreren kulaklarımıza çalınan söylemlere binaen paralel yapılanmaya benzer şekilde Devlet kademelerinde yer almaya başlayan Mustafa İslamoğlu kadrolarını işaret etmek boynumuzun borcudur.

Kısa zaman önce Başbakan Danışmanı olarak atanan Hilal Tv Müdürü Adnan İnanç da dikkatimizi çekmeye fazlasıyla layık.  İslamoğlu ve Hilal Tv’nin İran ile münasebetlerini duymayan kalmadı. İran’ın da Amerikan uşaklığı akl-ı selim kimseler ayan beyan ortada.

O halde nereye gidiyoruz?

Akl-ı selim Müslümanlar yine yeniden mağdur olacaklar mı?

Önemli Not:  Adnan İnanç Beyfendi, Ebubekir Sifil Hoca’yı arayarak İslamoğlu tarafıyla hiçbir münasebetinin olmadığını, Hilal Tv’yi iki yıl önce bıraktığını bildirmiştir.  Bu haberin doğru olduğunu ümid ediyor, kendisine karşı hiçbir hakaretimiz, ithamımız olmamasına rağmen helallik diliyoruz..  Yine de hakikatin ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu unutmayalım ! 

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...