Aksiyon Ruhumuz İzzetimizdi !

Bir kamuoyu araştırması yapılsa “hareketlilik” diye tanımlanacak olan “aksiyon” kelimesi için Türk Dil Kurumu sözlüğünde ilk anlam olarak “Bir kuvvetin, maddi bir etkenin, bir düşüncenin ortaya çıkması” verilmiş. Aksiyon kavramının bize anlattığından çok daha derin bir mana ile, çok daha kıymetli bir gayretin neticesi olarak tanımlanmış.

İşte biz bu derinliği, bu kıymetli gayretimizi kaybettik.

Kuvvetimizi sarf edeceğimiz şeyleri iyi seçemedik. İzzetimiz üzerimizdeyken “dünyası tek olanlar” gibi yaşamıyorduk. İki dünyamız var idi; önceliğimiz ise ahiret! Varlığımızı, ta ki canımızı da bu yola feda edinceye dek harcardık hep o dünya için. Uğruna binler şehid verdiğimiz bu topraklar için savaşırken “Vatan sevgisi imandandır.” hakikatini nice toprakları fethederken “i’lây-ı kelimetullah” davasını, “Allah yolunda muharebe edin.[1] emriyle perçinlemiş, bunlardan aldığımız heyecan ve huzuru yüreğimizde hissetmiştik. Gittiğimiz yerlerde “yeni hayatların” doğmasına vesile olmuş, ölü kalplere can vermiştik!

Maddi varlığımızı bizim olarak görmedik. Emanetçi gördük kendimizi ve emanetin sahibi olanın emri doğrultusunda, o yolda sarf etmekle mükellef olduğumuzu hiç unutmadık. Biz, dünyası tek olanlardan olmadığımız için, bu dünyamız için kullanmadık emanetleri. Dünyamız iki idi ve yatırımı ikinci dünyaya yaptık. Tüm maddi kazanımların nefsimizden değil, nefsimizi esir etmekten geldiğine inandık. Çil çil kubbeler serdik arza. Koca koca minarelere astık “hak davanın bayrağını.” Binler yavrular Kur’an-ı şakısın diye yan yana dizdik medrese odalarını. Ortalarına vasiyet ettik mezarımızı. Ölümün ardından bir fatiha bekledik belki yalnızca; binler şakirdin dinlediğimiz duasından sonra.

Biz, düşüncelerimizi de aynı yolun yolcusunu arttırmak için koşturduk. Tüm zihinsel eforumuzu hakkın yolcusu çoğalsın diye sarfettik. Ahmed Cevdet Paşa’nın sosyoloji ilimlerini “islama hizmet” potasında eritmesini de bu vecheden okuduk, Necip Fazıl Kısakürek’in aydınlatmaya çalıştığı gençliğin peşinde koşmasını da. Said Halim Paşa’nın hakkı müdafaasından memnunduk, İskilipli Atıf Hoca’nın kanındaki masumluğuna üzüldüğümüz kadar. Asırlardır batıla dur diyen ulemanın izzetini bu davada bulduğundan da emindik, nice büyüklerin kendini küçük göstermeye çalışırken “hikmetin” onları büyüttüğünden de.

Aksiyona dönüşmesini murad ettiğimiz fikirlerimize İslâm’ın cephanesini yükledik her daim.

Biz mü’minin ferasetinden sakınmayanların durumu seyrettik tarih boyunca. Ta ki mü’mince bakış ferasetimizi kaybedip, dün “kasabamız” olamayacakların karşımızda olanca heybeti (!) ile kestiği pozları görünceye dek.

“Asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir”[2] kavlini unuttuk unutalı, izzetimizi korumak için tüm aksiyonlarımızı terk ettik edeli, zelil olduk. İzzetli iken zelil oluşumuzun verdiği sarhoşluk ile toparlanamadık bir türlü.

 

Salih Kartal

[1] 2/el-Bakara-244

[2] 63/el-Munafikun-8

 

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...